Tarih | Konular | Kitaplar

Tarih Öncesi Devirler (Yazı Öncesi)

Tarih Öncesi Devirler



Tarihin çağlara ayrılarak incelenmesi yaşanan olayların daha detaylı olarak anlaşılmasını sağlamaktadır.

Tarih Öncesi Devilerin Özellikleri Nelerdir ve Kaça Ayrılırlar?





Geçmişte yaşanmış olayların oluş sırasını öğrenmek ve bu tarihi olayları meydana geldikleri zamanın şartlarına göre değerlendirebilmek için tarih devirlere ayrılmıştır. Tarih devirleri genel olarak iki grupta incelenmektedir.

a) Tarih Öncesi Devirler ( Yazı Öncesi Dönem )
Karanlık Devirler
Yontma Taş Devri
Cilalı Taş Devri
Maden Devri (Bakır, Tunç, Demir Devirleri)

b) Tarih Çağları ( Yazı Sonrası Dönem )
İlkçağ
Ortaçağ
Yeniçağ
Yakınçağ

TARİH ÖNCESİ (YAZI ÖNCESİ) DEVİRLER

Bu dönemin genel özellikleri :
Yazının kullanılmadığı dönemdir.
Bu dönem devirlerin birbirinden ayrılmasında, kullanılan araç-gereçlerin niteliği ölçüt alınmıştır.
Bu dönemde devirlerin başlangıç ve bitiş süreleri bölgelere göre farklılık gösterir.
Bu dönemde devirler, her yerde aynı anda yaşanmamıştır.

1.Kabataş Devri – Paleotik Devir – M.Ö 60.000 – M.Ö 10.000

Araç gereç yapımının söz konusu olmadığı ilkel dönemdir.

Avcılık ve Toplayıcılık Dönemi

Paleolitik (Eski Taş) Çağ: 1 Milyon-M.Ö. 12000

İnsanların Trakya’ya ilk olarak, yaklaşık bir milyon yıl önce geldiği düşünülmektedir. Günümüzden on dört bin yıl öncesine dayanan kültür tarihinin en uzun dönemi olan bu süreç “Eski Taş Çağı” ya da “Avcılık Toplayıcılık Dönemi” olarak adlandırılmaktadır.

Bu dönem boyunca av ve yenebilir bitki – yemiş toplayıcılığına dayalı bir beslenme düzeni ve göçebe bir yaşam biçimi hakim olmuş, kalıcı barınaklar yapılmamıştır. Oldukça uzun olan bu süreç içerisinde, dünya iklimi ile birlikte Trakya’nın ikliminde de önemli değişiklikler olmuş, birbiri ardına kuru soğuk iklim dönemleri, on binlerce yıl bölgeye hakim olmuştur.

Bu dönemde, insanların el becerilerinde önemli gelişmeler olmuş ve aletlerin büyük bölümü çakmak taşından yongalanarak, ya da ağaç ve kemikten yapılmıştır. En büyük aşama ise iki çakmak taşının birbirine sürtülmesiyle meydana gelen ateşin keşfidir. Antalya çevresindeki Karain, Beldibi ve Belbaşı mağaraları bu çağın sonlarında kullanılmıştır.





Çakmak taşı

Paleolitik döneme ait Trakya’da bilinen en eski ve önemli buluntular, İstanbul yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası ile Ağaçlı kumluğundan gelmektedir. Yapılan arkeolojik kazılardan, Balkanlar ve Yakın Doğu’nun en uzun süreli tabakalaşmasının burada olduğu saptanmıştır. Yarımburgaz Mağarasında, Marmara bölgesinin doğal çevre değişimini çok açık bir şekilde sergileyen jeolojik katmanlar ile birlikte, yaklaşık 600 bin yıl öncesine ait kültür katları da çok iyi korunmuş olarak bulunmuştur.

2-Yontma Taş Devri

Bu dönemde;
İnsanlar göçebe bir hayat tarzı sürdürerek mağaralarda yaşamış, avcılık ve toplayıcılıkla yani üretmeden doğada kendiliğinden yetişen yemişleri yiyerek ve hayvanları avlayarak geçindiklerinden, tüketici bir özelliğe sahiptirler.
Sanatın ilk ürünleri kabul edilen mağara resimleri yapılmıştır.
Belirli sözcüklerle iletişim kurulması anlamına gelen “Dil Kavramı” gelişmemiştir.
En büyük sosyal birlik “klan” aile birliğidir.
Silahları genellikle taş ve kemikten yapmışlar, kadın heykelcikleri ve mağara resimleri yaparak fildişi işlemeciliğine de önem vermişlerdir.





Willendorf Venüsü; bilinen ilk heykel
örneklerinden biridir. M.Ö. 30.000 – 25.000 yılları arasında yapıldığı
sanılıyor. Büyük bir ihtimalle elde yapılmış olan bu heykel sadece 11.25 cm
boyundadır. Abartılmış bir kadın anatomisini anlatan heykel, bereket sembolü
olarak bilinmektedir.







Bu dönemde yurdumuz Türkiye‘de de insanların yaşadığını buluntulardan anlıyoruz. Buna en belirgin örnek; Antalya yakınlarındaki Karain Mağarası‘dır. Bu dönem insanlar çevrelerinde bol bulunan taştan el baltaları ile kesici, kazıyıcı ve delici aletler yapmışlardır.

Ateş, bu devrin sonlarında bulunmuştur. Ateş insanların soğuktan ve vahşi hayvanlardan korunmasını sağladı. Ateş ile yiyeceklerini de pişirip yemeye başladılar .

– MEZOLİTİK: Orta Taş Çağı. M.Ö. 10000 – 8000.

Paleolitik ve Neolitik arası bir geçiş dönemidir. Taştan aletler daha çeşitlidir. Köpek ilk evcil hayvan olarak görülür. Gıda birikimine de başlanır. Mağara resimleriyle ilk resim sanatı yaratılmıştır. Önemli bazı merkezler Samsun Tekeköy, Karain, Beldibi’dir.



Silahlar biraz daha keskin ve gelişmiştir.

İlk Tarımcı Köy Toplulukları Dönemi

Neolitik (Yeni Taş) Çağ: M.Ö. 5800-4800

Dünya ikliminin günümüz koşullarına yakın bir duruma gelmesi ile birlikte, yaklaşık sekiz bin yıl kadar önce, Trakya’nın doğal çevre ortamı ve bitki örtüsü de bugünkü duruma gelmiş, diğer bölgelerde olduğu gibi Trakya’da da insanlar değişen çevre koşullarına, gelişen teknolojileri ile uyum sağlamışlardır. Bu değişim Anadolu’da Trakya’dan daha önce, günümüzden 10-12 bin yıl kadar önce başlamıştır. İnsanlar ilk kez buğday, arpa, mercimek gibi tahılları tarıma alıp koyun, keçi, domuz gibi hayvanları evcilleştirerek çiftçiliğe başlamış; kerpic ve taştan ilk kalıcı konutları yapmışlardır. Buna karşılık çok zengin doğal çevre olanakları, Trakya’da çiftçiliğin Anadolu’dan daha sonra,yaklaşık olarak günümüzden yedi bin yıl önce başlamasına neden olmuş, dönemin başlarından itibaren beslenmede su ürünleri, avcılık ve yaban yemiş toplayıcılığı önem kazanmıştır. Bölgede bilinen en eski çiftçi yerleşmeleri Edirne – Enez yakınlarındaki Hoca Çeşme ile İstanbul yakınlarındaki Fikirtepe’dir. Hoca Çeşme’de yapılan arkeolojik kazılar, M.Ö. 6200 yıllarına tarihlenen ve tümü ile Orta Anadolu özellikleri gösteren, tarım ve hayvancılık yapan bir topluluğun ilk olarak burada yerleştiğini, daha sonra bunların yerel koşullara uyum sağlayarak, Bulgaristan’da bilinen kültürleri oluşturduğunu ortaya koymuştur. Hoca Çeşme’nin en eski katmanları, Balkanlardan şimdiye kadar bilinen en eski neolitik kültürü oluşturmaktadır. Trakya’nın Neolitik Dönem kültürlerini en iyi yansıtan merkezlerden biri de Kırklareli’ne 3 km. mesafede bulunan Aşağıpınar tarih öncesi yerleşim alanıdır. Burada şimdiye kadar rastlanan en eski kültür katı M.Ö. 5800 yıllarına tarihlenmektedir. Bu dönem yapıları, kalın ahşap direklerden oluşan bir çatkı sistemi ile bu direklerin arasının dallarla örülüp, kerpiçtoprağı ile kalın olarak sıvanmış duvarlara sahiptir, Çok odalı olan yapıların içlerinde, yine dallar ile örülmüş bölme duvarları, kil sekiler, ocak, fırın, ambar gibi işlevsel alanlar da bulunmaktadır. Bunların yanı sıra bazı yapıların içinde dokuma tezgahına ayrılmış bir alan ile çok sayıda tahıl taneleri bulunmuştur. Yanarak kömürleştiği için günümüzde kadar gelebilen tahıl tanelerinin incelenmesinden M.Ö. 5800 yıllarında Aşağıpınar insanlarının iki tür buğday, arpa, burçak ve mercimek ekip biçtikleri, ayrıca, yağı için badem depoladıkları anlaşılmaktadır. Beslenmede domuz, koyun, keçi ve sığırın yanı sıra geyik, karaca ve yaban sığırı avının da önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Şiddetli bir yangın ile tahrip anlaşılan Aşağıpınar’ın ilk tabakası her bakımdan Balkan Neolitik kültürlerinin özelliklerini taşımaktadır. Ancak bu en alt tabaka Anadolu kökenli çiftçi- köylülerin aradan geçen 300-400 yüzyıl içinde Trakya’nın yerel koşullarına uyum gösterdiğini ortaya koymuştur. Artık bu topluluklar evlerini kerpiç ya da taş yerine meşe ağaçları, saz ve kamış kullanarak yapmaya başlamış, köylerde evler bitişik olarak değil, bağımsız birimler durumuna gelmiştir. Yine ilginç bir değişiklik de evcil hayvanların arasında koyun – keçinin yerini, Trakya ortamına daha uygun olan sığırın almasıdır. Aşağıpınarı’ın V-II. Tabakaları Anadolu İlk ve Orta Kalkolitik dönemleri ile çağdaştır. M.Ö. 5300-4200 yıllarına kadar süren bu dönemde Aşağı Pınar yerleşimi oldukça büyümüş ve batıya doğru kaymıştır. Yerleşmenin, temelde taşlar ile desteklenmiş ahşap bir savunma duvarı ile çevrelendiği, bu alanın içinde düzgünce sıralar oluşturan tek ya da iki odalı bağımsız ahşap yapıların yer aldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar tüm bu süre içinde yapı malzemesinin esasını ahşap oluşturmakta ise de yapım tekniklerinde zaman içinde bazı değişimlerin de olduğu görülmüştür. Özellikle dönemin sonlarına doğru, bugün Istaranca dağlarındaki köylerde görülen “iğmeli” yapıların ortaya çıktığı görülmektedir.



Bu dönemde kilden kap – kacak yapımı da ortaya çıkmış, kırmızı renkli ve boya bezemeli, üstün nitelikli çok güzel kaplar, kilden dini inançları da yansıtan küçük heykelcikler, aşındırılarak biçimlendirilen taşlardan baltalar, tarım araçları ve süs eşyaları yapılmaya başlanmıştır.



3.Cilalıtaş Devri – Neolitik Devir –M.Ö 8.000 – M.Ö 5.000
Bu dönemde;
İnsanlar yerleşik hayata geçmiş ve küçük köyler kurmuşlardır.
İlk toplumsal iş bölümünü ortaya çıkarmışlardır.



ÇATALHÖYÜK DE YAŞAM

At, sığır, koyun, keçi vb. Hayvanlar evcilleştirilmiştir.
Tarımsal faaliyetleri başlatarak, topraktan çanak, çömlek ( seramik, porselen ) yapmışlardır.
Toprağı işledikleri için özel mülkiyet fikri ortaya çıkmış ve bu durumun doğal sonucu olarak da sınır çatışmaları başlamıştır.
İhtiyaç fazlası ürünleri takas yoluyla pazarlamış ve ticaret hayatını başlatmışlardır.
Menhir, Dolmen ve Tümülüs de denilen anıt mezarlar yapılmış ve bitki liflerinden elbiseler dokunmuştur.
Yontma Taş devrinde etkili olan klan aile birliği “kabile”ye dönüşmüştür.
Yavaş yavaş dil kavramı ortaya çıkmaya başlamıştır.

Yurdumuzda Burdur yakınlarında Hacılar Köyü‘nde, Konya yakınlarında Çatalhöyük‘te yapılan kazılarda Cilalı Taş Devrine ait buluntular elde edilmiştir.
4.Maden Devri – Kalkolitik Dönem – M.Ö 5.000 – M.Ö 4.000/3.000

Kullanılan madenlerin yumuşaklık derecelerine göre sırasıyla;

Bakır Devri, Tunç Devri ve Demir Devri diye bölümlere ayrılan bu dönemde;
İnsanlar büyük şehirler kurarak madenleri işlemişler, ticari faaliyetleri hızlandırmışlardır.

İnsanlar bu devirde doğada çok bulunan ve kolay işlenen bakır madenini kullandılar. Sonraları , bakır ve kalayın karışımyla tunç elde edildi. Tunçtan yapılan aletler bakırdan yapılan aletlerden daha sert ve dayanıklı oldu. Maden devrinin sonlarına doğru insanlar demir madenini kullandılar.

Tunç Devri’nde tekerleğin bulunmasıyla ulaşım kolaylaşmış, bu da göçlere ve toplumlar arası etkileşimin hızlanmasına yol açmıştır.

Maden Devrinde, Hitit ve Sümer devletleri gibi büyük devletler kurulmuşdur. Yozgat yakınlarında Alişar‘da, Çorum yakınlarında Alacahöyük‘te, Çanakkale yakınlarında Truva‘da bu döneme ait buluntulara rastlanmıştır.



Bronz Çağına ait silahlar

Gelişkin Köy Toplulukları Dönemi

Kalkolitik (Maden-Taş) Çağ: M.Ö. 4800-3000

Anadolu’da genel olarak tarım ve hayvancılığa dayalı yaşam biçiminin giderek geliştiği, daha karmaşık toplumsal düzenin oluşmaya başladığı ve uzmanlık dallarının da belirlendiği köy topluluklarının kentleşme sürecine girdiği bu süreç, Trakya tarih öncesi kültürlerinin de en gelişkin ve görkemli dönemidir.

Bu dönemin ilk başlarında, Orta Balkanlarda Anadolu içlerine kadar yayılan, parlak yüzeyli, siyah renkli çanak çömleği ve ilginç insan biçimli heykelcikleri ile belirlenen büyük kültür bölgesi, zaman içinde daha çok yeni özelliklerin hakim olduğu küçük gruplara bölünmektedir. Bu dönem boyunca Trakya yerleşim alanlarının Anadolu’dan en önemli farklılığı, yapılarda taş ve kerpiç yerine, ahşap ve dal- örgü üzerine sıva kullanılmasıdır. Bu dönemin sonlarına doğru Trakya madencilikte çok önemli bir gelişme göstermiş, özellikle bakır çok ustalıkla kullanılmıştır. Bakırdan yapılan eşyalar daha çok takılar, süs eşyaları, iğne ve basit aletlerdir. Bölgenin Kalkolitik Dönemi hakkında en iyi bilgiyi yine Aşağıpınar yerleşmesi vermektedir. Aşağıpınar bu dönemde büyükçe bir köy ya da kasaba olarak düşünülebilir. Burada olağan çiftçilik uğraşılarının yanı sıra bazı zanaatların da yapıldığı anlaşılmaktadır. Bunların arasında en ilginci kuzeydeki dağlık bölgeden getirilen malahit işlikleridir. Malahitten çok sayıda silindirik, ya da kurs biçimli boncuğa Aşağıpınar’ın hemen hemen bütün tabaklarında yoğun olarak rastlanmıştır. Bu boncukların çakmak taşlarından minik delicilerle işlendiği de anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra Aşağıpınar’da o dönemde tahıl öğütmekte kullanılan öğütme taşları ile çeşitli işlerde kullanılan çakmak taşı aletlerin yapıldığı işler bulunmuştur. Alet çantasının diğer öğeleri arasında kemik ve boynuz aletler, sürtmetaş balta, keser ve keskilere de çok sayıda rastlanır. En ilginç buluntu topluluğunu kilden yapılmış heykelcikler oluşturur. Bunlar genellikle birkaç santim boyutlarında olan ve daha çok kadın, ender olarak da hayvanları betimleyen ve nazarlık gibi kullanıldıkları sanılan, kutsal amaçlı parçalardır. En yoğun olarak ele geçen buluntu türünü ise kilden yapılma çanak çömlek oluşturur. Tümü el yapımı olan kaplarda genellikle siyah ya da koyu kurşuni renkler hakim ise de daha az olarak açık renkli kaplara da rastlanır. Aşağıpınar’daki yerleşim Meriç kültürünün ilk evreleri ile birlikte sona ermektedir. İlginç olan bunu izleyen ve Anadolu Son Kalkolitik Dönemi ile çağdaş olan bin yıllık zaman içinde ne Aşağıpınar’da ne de çevrede başka hiçbir yerleşim yerinin tespit edilmemiş olmasıdır. Oysa Karanovo VI – Gumelnitsa – Varna dönemi, olarak adlandırılan bu süreç, Bulgaristan tarih öncesi kültürlerinin en zengin, görkemli dönemidir. Bu dönemde özellikle Kuzey Bulgaristan, Romanya ve Moldovya’da çok canlı bir kültürel gelişim olmuş, madencilik hızla ilerlemiş, yerleşmelerin sayısı önemli ölçüde artmıştır. Buna karşılık Doğu Trakya’da bu dönemde olasılıkla göçebe çoban kavimlerin olduğu anlaşılmaktadır. Bu dönemi yansıtan Şeytandere kenarında, diğeri Dokuzhöyük Köyü ile İnece Kasabası arasında yer alan Helvacı Şaban Mevkii’nde olmak üzere iki küçük buluntu yeri bilinmektedir.

Kent Toplulukları ve Devletin Ortaya Çıkışı

Tunç Çağı : M.Ö. 3000 – 1200

Anadolu ve Yakın Doğu’da M.Ö. 3. bin yıl, kentleşme sürecinin ortaya çıktığı, yavaş yavaş kent devletlerinin oluştuğu bir süreci temsil etmektedir. Batı Anadolu’da en iyi Truva ile tanınan bu kent kültürleri, artık yavaş yavaş çömlekçi çarkını kullanmakta, yeni oluşan yönetici sınıf toplumun diğer kesimlerinden ayrı olarak sur ile çevrili, küçük de olsa bir iç şehirde oturmaktadır. Ekonomiyi denetleyen bir ruhani sınıfın da ortaya çıktığı, anıtsal tapınak yapıları ile belirginleşmektedir.



ÇATALHÖYÜK DEKİ KAZI ÇALIŞMALARI

Gerek dini, gerekse yönetici sınıf tarafından beslenen uzman zanaatkar, usta ve bürokratlar da bu dönemde ilk olarak karşımıza çıkar. Anadolu’da bu gelişme olurken, Balkanlarda kırsal ve daha çok çobanlığa dayalı göçebe bir yaşamın olduğu bilinmektedir.Büyük bir ihtimalle bu çoban topluluklarının gereksinimlerini karşılayan küçük pazar yerleşmesi nitelikli tek tük yerleşmeler de vardır. Bu yerleşmelerdeki yapılar, ahşap basit yapılar şeklindedir. Genellikle yerleşmeler savunma amaçlı derin bir hendek ve bunu sınırlayan ahşap bir duvar ile çevrilidir. Taş, mimaride hemen hemen hiç kullanılmamıştır. Çömlekli çarkı da gereksinme ve uzman zanaatkarlık olmadığı için Balkanlarda ancak M.Ö. 1. bin yılda kullanılmıştır. Daha çok aşiret düzeninin hakim olduğu bu dönemin sonuna doğru ise Trakya’da siyasi örgütlenme görülür. Yapılan araştırmalar neticesinde Kırklareli yakınlarında bulunan Kanlıgeçit Mevkii’nde Anadolu Tunç Çağı yerleşmeleriyle tam olarak benzeşen büyük bir yerleşim alanı tespit edilmiştir. Yerleşme taş sur ile çevrili bir iç kala ile bunun etrafında yayılmış aşağı şehirden oluşmuştur. En erken tabakalar, Bulgaristan İlk Tunç Çağı yerleşimlerinde olduğu gibi yerli kap-kacağın kullanıldığı basit ahşap yapılardan oluşan bir köydür. Bunun üzerindeki yapı katında yerleşme, tümü ile yeniden biçimlendirilmiş, Truva surunun daha küçük ölçekli bir kopyası yapılmıştır. Anıtsal bir giriş kapısı olan surun içinde, temenos adı verilen bir iç duvar ile ayrılmış kutsal alan, bu alanda da megaron adı verilen taş temelli tek büyük oda ve ön sundurma kısmından oluşan bağımsız yapılar vardır. İlginç olan husus ise burada yerli çanak çömleğin yanı sıra çok sayıda Anadolu ithal kaplarının da bulunmuş olmasıdır. Bu yerleşimin bir Anadolu koloni yerleşmesi olduğu kuşkusuzdur. Balkanlarda il kez ortaya çıkan bu durum karşısında, neden bu tür bir koloni yerleşmesinin Kırklareli’nde olup, başka yerde olmadığı sorusu akla gelmektedir. Bilindiği gibi İlk Tunç Çağı, madenciliğin yaygınlaştığı, özellikle bakırın stratejik bir madde haline geldiği bir dönemdir. Bu itibarla Istranca Dağlık Bölgesi’ndeki büyük bakır yataklarının Anadolulu tüccar ya da yöneticilerin ilgisini çektiği, burada muhtemelen yerli bir yöneticinin işbirliği ile bir koloni kurulduğu düşünülebilir. M.Ö. 2400 yıllarında kurulduğu anlaşılan bu koloninin, varlığını M.Ö. 2100-2000 yıllarına kadar sürdürdüğü ve çok şiddetli bir yangınla tahrip edildikten sonra, yaklaşın bin yıl boyunca Kırklareli (İl Merkezi) çevresinde bir daha yerleşme olmadığı araştırmacılar tarafından bildirilmektedir.

Siyasi Yapılanma ve Trak Beylikler Dönemi

Demir Çağı : M.Ö. 13 – 6. Yüzyıl

Tunç Çağı gelişim süreci içinde, geniş boyutlu ilişkilerin kurulduğu, büyük göçlerin yaşandığı ve ticaretin ortaya konduğu bir devir olarak dikkat çekmektedir. Yakın Doğu’nun büyük bölümünde olduğu gibi Anadolu ve Ege’de de Tunç Çağı bütün bu bölgeleri yakıp yıkan büyük bir göç dalgasının etkisi ile sona erer. Anadolu’da Hitit, Ege’de Miken uygarlıklarına son veren ve 300 yıl kadar süren bir “karanlık çağ”ı başlatan bu göç dalgasının, Anadolu’yu etkileyen bir bölümünün Trakya üzerinde geldiği sanılmaktadır.




Geç Tunç Çağı, madene duyulan ilginin arttığı, bu nedenle de insan topluluklarının önemli bir güç odağı haline geldiği dönem olarak, güçlü merkezi yapılaşmaların ve uygarlıkların oluştuğu Demir Çağı’nın hazırlayıcısıdır. Tunç Çağı içinde teşekkül etmiş devlet yapılanmaları alt üst olurken, yeni yeni teşekküller kendisini göstermiştir.



Trakya’da yapılan çalışmalar, Demir Çağı başlarında bu bölgede çok yoğun, ancak kalıcı nitelikte yerleşildiğini göstermiştir. Nitekim Trakya’ya adını veren Traklar’ın da bu yeniden yapılanma sürecinin ürünü olduğu ve dışarıdan gelerek, Trakya’da iskan eden topluluklar üzerinde şekillenen bir kültür oluşturdukları anlaşılmaktadır.

Traklar, önemli bir Doğu Avrupa ve Kuzeybatı Anadolu uygarlığı olarak, varoldukları uzun zaman süreci içinde önemli ve özgün bir kültürün temsilcisi olmuştur. Ancak yazının önemli ölçüde kabul gördüğü bir klasik dünya anlayışından farklı olarak Keltler, İskitler ve Kimmerler gibi Traklar’da da yazının ısrarla kabul görmediği anlaşılmaktadır.


Klasik Dünya’nın barbar olarak adlandırdığı bu insanlar için kalıcı bir yaşam düşüncesinin olmaması ve her şeyin gelip geçiciliğiyle bütünleşen bir dünya görüşü, ticaret ve tarım gibi kayıt sistemlerinden uzak savaşçı, hayvancı ve avcı faaliyetlerin sınırladığı güncel uğraşılar, metafizik bir öykünme içinde olan Trak kültürünü derinden etkilemiştir.


Bu nedenle şarkı ve şiire dayalı, doğaçlamalarla can bulan bir kayıt ve aktarım sistemini yeğleyen bu insanların, hareketli yaşamlarına uygun bir iletişim-kayıt sistemini tercih ettikleri sanılmaktadır. M.Ö. 2000 yılları dolayında şekillenen ve Doğu’dan etkiler aldığı kesin olan kültürlerin gelişimi doğrultusunda, Trak Kültürü’nün Trakya’ya girmesi öncesinde bir takım sentezler sonucu oluştuğu akla uygundur. Trak Kültürü, bu öncü Tunç Çağı oluşumlarını takiben son şeklini M.Ö. 1000 yılları civarında almış olmalıdır.


Traklar’ın bu süreçte önemli bir kültürel varlığa sahip olduğu, Antik Çağ kaynaklarında ve özellikle de Homeros’un İlyada ve Odyssiea adlı yapıtlarında Troya’nın müttefiki olarak yer aldığı bildirilmektedir.

Herodotos’un Hintlilerden sonra dünyadaki en kalabalık ulus olarak nitelediği Traklar, aile ve klanlar çevresinde teşekkül etmiş kabilelere dayalı bir toplumsal örgütlenmeye dayalıdır.

Trak kabileleri arasında kurulan ittifaklar ve federasyonlar oluşturulduğu ve akrabalık ilişkilerine dayalı kabilesel ast-üst ilişkilerinin esas alındığı bir hakimiyet sisteminin tesis edildiği anlaşılmaktadır.


M.Ö. 1000’in sonrasında rahiplik görevini de üstlenen askeri şeflerin etrafında şekillendiği anlaşılan kabile örgütlerinin, daha çok Trakya’nın maden kaynaklarına yakın dağlık kesimlerde yoğunlaştığı görülmektedir.


Ancak güçlü kabileler arasında hiç eksilmeyen hakimiyet mücadeleleri, Traklar’ın geniş boyutlu bir bütünlük sağlamalarının ve tüm Trak kültürel yayılım alanını kapsayan büyük bir devlet oluşturmalarının önündeki en büyük engel olarak değerlendirilmektedir. M.Ö. 8. ve 7. yüzyıllar önemli değişimlerin başlangıcı olarak, dış etkilerin Trak yaşamını etkilemeye başladığı süreci temsil etmektedir.



Trakya’nın orman ve maden kaynaklarının, özellikle de altın ve gümüşün cazibesine kapılan Yunan kolonizasyon hareketleri önceleri başarısız olmuştur.

Traklar’ın sert tepkileri nedeniyle kıyılardan fazla içerilere giremeyen bu kolonileşme çabalarında en önemli faaliyet Aiol ve İon siteleri tarafından gerçekleştirilmiştir.


Daha sonraki süreçlerde Traklar’ın önemli ticaret çıkış noktaları olan koloni merkezleri, Traklar’dan orman ürünleri, kömür, tuz, maden cevherleri, balık gibi ürünler alırken, seramik, metal eşya, lüks tüketim maddeleri, zeytin yağı ve şarap vermekteydiler.


Bu lüks tüketim maddeleri talebi, Trak sosyal yapısı içinde elit tabakaların doğması ve belirli sınıfsal oluşumlardaki değişikliklerin de işaretidir. 6. yüzyıl sonrasında ise işlevi Trak dünyasında ekonomik olmaktan çok, politik bir güç simgesi olan madeni para görülmeye başlar. M.Ö. 7. yüzyılda önemli bir güç olan İskitler, Yakın Doğu ve Anadolu kadar Trakya’yı da tehdit etmeye başlar.


Ancak bu döneme ait buluntular Traklar ve İskitler arasında önemli ilişkiler olduğu ve kız alıp vermeye kadar varan sosyal-politik bir yakınlaşma olduğunu ortaya koyar.


Bu noktada, Traklar ve İskitlerin toplumsal ve dini oluşumlarındaki yakın benzerlik de dikkat çekicidir. M.Ö. 6. yüzyıl, kolonileşme hareketiyle Yunanlılar ve Traklar arasındaki ilişkilerin aktif bir nitelik kazandığı aşama olmuştur. Bu koloni hareketleri için Trak varlığının güçlü olduğu Kırklareli ve çevresi fazla bir dışa açılım göstermemektedir.

Kolonizasyon faaliyetinin yoğunluk merkezi Meriç Nehri ağzı ve yakın çevresi, Meriç’in batı kesiminde kalan topraklar ile Çanakkale Boğazı çevresi ve Gelibolu yarımadası olduğu görülmektedir. Daha sonraki süreçte Marmara Denizi’nin kuzey ve güneyinde kalan kıyı kesimleri ile İstanbul Boğazı’nın iki yakası dışında, Doğu Trakya’daki Salmydessos (Kıyıköy) ve bu gün Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısındaki bazı yerleşmelerin adı geçmektedir.



"karanlık devirler ve taş devri, Tarih Öncesi Devirlerin Özellikleri Nelerdir ve Kaça Ayrılırlar?, Yazı öncesi devirler" anlatıldı...