Tarih | Konular | Kitaplar

Kadı Burhaneddin Devleti ve Kadı Burhaneddin Ahmet

Kadı Burhaneddin Devleti ve Kadı Burhaneddin Ahmet



KADI BURHANEDDİN AHMED VE DEVLETİ (1381-1397)

Kadı Burhaneddin, H/745 Ramazan-M/1345-8 Ocak’ta Kayseri’de doğmuştur. Babası Kayseri kadısı Şemseddin Mehmed olup, Oğuzlar’ın Salur boyundandır .

Mehmed isimli bir kişinin oğlu Celaleddin Habib, Selçuklu devlet adamlarından Kadı Cemaleddin Hoteni’ye damat olmuş, sonrada Kayseri kadılığına tayin edilmiştir. İlâve olarak da Kayseri vilâyetindeki vakıflara nezaret vazifesini de yüklenmiştir. Önemli bir şahsiyet olan Habib, üç kardeşin müşterek saltanatı döneminde Rükneddin Kılıçarslan tarafında yer almıştır.


Kayseri Kadi-ül Kuzat’ı Celaleddin Habib, Memlüklü Baybars’ın Kayseri seferinden sonra Anadolu’da intikam seferine çıkan Moğol Abaka tarafından H/767-M/1277 yılında öldürülmüştür.

Oğlu Hüsameddin Hüseyin, onun da oğlu Siraceddin Süleyman ve daha sonra Şemseddin Mehmed, Kayseri Kadılığı yapmışlardır.

İşte bu Siraceddin Süleyman, Kadı Burhaneddin’in dedesidir.

Siraceddin’in kadılığı Alâeddin Eretna zamanına rastlamaktadır.

Takriben H/739-M/1338-H/752-M/1351 tarihinde ölen Siraceddin Süleyman’ın kabri Kayseri’de olup, kitâbesinde şunlar yazılmaktadır.



















Kadı Burhaneddin’in annesi ise Selçuklu devrinin nüfuzlu şahsiyetlerinden Celaleddin Mahmud Müstevfi’nin oğlu Abdullah Çelebi’nin kızıdır.


Kadı Burhaneddin, 1366 yılında Kayseri’de çıkan karışıklıklar üzerine babası ile birlikte Karaman İli üzerinden Şam’a gitmiştir. Alâeddin Eratna’dan sonra oğulları Cafer ile Mehmed’in mücadelesini Mehmed kazanınca, Mehmed’in taraftarı olduğu anlaşılan Kadı ile babası beraberce Kayseri’ye dönmüşler ve bir müddet sonra tekrar Mısır’a tahsile giden Kadı, Mısır, Şam ve Halep’te beş yıl kalmıştır.


Bu arada babası Şemseddin Mehmed ölünce artık olgunlaşmış olan Kadı, 1364 yılında Kayseri’ye dönmüştür.


1365 yılı başında 21 yaşında iken Eretna oğlu Mehmed tarafından Kayseri kadılığına tayin edildiği gibi bu hükümdara da damat olmuştur.


Kadılıkta büyük bir ehliyet ve liyakat göstermiş, davaların hallinde zengin fakir, yerli yabancı gözetmeden görevini ifa etmiştir.ayrıca fırsatçıların eline geçmiş olan vakıf mallarını, medrese, zaviye, darüşşifa, hankâh gibi kurumları kurtarmış, böylece ileride siyâsî başarılarına zemin teşkil edecek büyük bir şöhrete sahip olmuştur.



Eretna oğlu Mehmed’in ölümü (H/767-M/1365) ile devlet teşkilatındaki var olan huzursuzluk daha da artmış büyük bir iktidar buhranı baş göstermiştir. Yerine geçen oğlu Ali Bey genç fakat devleti buhrandan kurtaracak liyakatte değildi.

Bölgenin esas halkını teşkil eden 30-40 bin Moğol ile Türkmenler de ayaklanmış bulunuyorlardı. Bölgenin Türk halkı güney ve batı Anadolu’ya göçe başlanmıştı. Dışarıda ise Karamanoğlu Alâeddin Bey, Konya ve Niğdeyi zaptetti. (H768-M/1366-1367)


Bütün bu hadiseler olurken Kadı Burhaneddin endişe verici bu duruma çareler arıyordu. Fakat gücü yetmediği için Kayseri dahilindeki çiftliğine çekildi. Inziva günlerinde ileride yapacağı hamleleri plânladığı zannedilir. Bu sırada en büyük yardımcıları Şeyh Ali Bey, Şeyh Adil Mevlâna Paşa gibi Ahi şeyhleri olmuştur.


Eretna oğlu Ali Bey’in saz ve içki meclislerindeki düşük hayatı yüzünden başkent dışındaki ümerâ da Ali Bey’den yüz çevirmişlerdi. İşte bu sırada Karamanoğlu Alâeddin Bey, Samağar ve Caygazan Moğol oymaklarının yardımı ile ansızın Kayseri’ye hücum etti (H/777-M/1376-76). Bu sırada hamamda eğlenmekte olan Ali Bey, Kadı Burhaneddin’in müdahalesi ile esir düşmekten kurtuldu ise de bütün ağırlığını Karamanoğlu Alâeddin Bey’e bırakarak Sivas’a doğru kaçmak zorunda kaldı.



Karamanlılar Kadı Burhaneddin’den çekinmiş olacaklar ki Kadı’ya bir yakın adamlarını göndererek anlaşma şartlarının tesbitine yardımcı olmasını istediler.


Sonunda bir miktar Karaman askerini Kayseri’de, bıraktılarsa da halkın nefretini kazandılar.


Nihayet Kadı, kararını vererek Karaman Türkleri’nin Kayseri’de yaptıkları tahribat ve mezalime son vermek maksadı ile taarruza geçti ve şehri bunlardan aldı.



Fakat yönetimde fazla durmayarak yeniden çiftliğine döndü. Bir müddet sonra Sivas valisi Hacı İbrahim ve Amasya valisi Hacı Şadgeldi arasındaki rekabete ister istemez karışınca Kadı da ister istemez kendisini siyasî olayların içinde buldu. Hacı İbrahim’in davetine uyarak Sivas’a gitti.



Bu sırada Moğolların kolu olan Samağar kabilesi reisi Hızır Bey’in büyük bir ordu ile Kayseri’yi zaptetmek niyetinde olduğu Sivas’ta duyuldu. Eretna oğlu Ali Bey acele olarak Kayseri’den Sivas’a gitti ve Hacı İbrahim’den yardım talep etti.


Hacı İbrahim de bu işi ancak Kadı’nın halledeceğini hükümdara anlatması ile Kadı bir ordu ile Kayseri’ye geldi. Hudutlardaki dağınık askerler ile Kayseri valisi de iltihak edince çok güçlenen Kadının ordusu, Samağar’ların isilâsını önledi. Böylece Kayseri Bölgesi sükûna kavuşmuş oldu. Bu arada kazanılan başarılar Kadı’nın nüfuzu ve şöhretini daha da artırdı.





Sivas valisi Hacı İbrahim bu gelişmelerden oldukça tedirgin oldu. Kadı’yı kontrol etmek üzere ona yardımcı sıfatı ile Hacı Bey’i Sivas’tan Kayseri’ye gönderdi. Fakat Kadı Burhaneddin Şehri müşterek idâre teklifini kabul etmeyerek bütün işleri Hacı Bey’e bırakarak ilim ve ibadetle meşgûl olmaya başladı. Hacı Bey ise şehir içinde bir gezinti esnasında Kadı’yı tevkif ettirdi. Kadı’yı Artukabad yakınındaki Ağca Kale’ye hapsettirdi. Hacı İbrahim’in diğer ümera ile düştüğü ihtilaflarda Kadı Burhaneddin’i kazanmayı menfaatine uygun buldu ve Kayseri’ye geldi.


Hacı Bey’i bu işten sorumlu bularak azletti. Ellibir günden beri hapis bulunan Kadıyı da serbest bıraktırdı. Sonra beraberce Sivas’a döndüler. Hacı İbrahim, Eretna tahtına hakim olmak için bir takım plânların içine girdi.


Kayseri Kırşehir hudutları dahilinde bulunan Moğol Samağarlılar zümresinin desteğini almak maksadı ile liderleri Hızır Bey’in kızını aldı ve Kayseri Şehri’nin idaresini Hızır Bey’e verdi ve Sivas’ta tahtı Eretnalı Ali Bey’den almak üzeri harekete geçti. Ali Bey’i ve ümerasından Seyyid’i Hüssam’ı tutuklattı ise de halkın reaksiyonundan korkarak serbest bıraktı.



Kadı Burhaneddin ise olaylara karışmamaktaydı. Hacı İbrahim etrafını tutan Samağarlar ile Alagözlüler, Barambaylılarla mücadeleye başladılar. Barambaylılar galip gelerek Hacı İbrahim’in başını kestiler. Memleket içinde birçok karışıklıklar çıktı. Bu sırada Sivas’a Hacı İbrahim’in kölesi Hacı Mukbil hakim oldu. Ali Bey Kadı’ya haber göndererek kendisini Hacı Mukbil gailesinden kurtardığı taktirde bütün isteklerine kabule hazır olduğunu bildirdi. Kadı’da Kayseri, Kırşehir ve Aksaray’ın kendi idaresine, Sivas’ın da Hacı Mukbil’e bırakılmasını istedi. Nihayet Hacı Mukbil ikna edilerek anlaşma yapılabildi. Bu sırada halk da Hacı Mukbil’e isyan ettiği için Ali Bey Sivas’a gelerek tahtına oturdu. Hacı Mukbil’i öldürttü ve Kadı Burhaneddin’i vezir yaptı. Vezirliği döneminde devlet otoritesini sağladı, adalet ve idâreyi ıslâh etti. Iktisadî durumu düzeltti. Zaire ambarlarını kontrol altına alarak halka dengeli dağıtılmasını istedi. Her tarafta türeyen eşkiyayı bastırdı. Kadı’nın nüfuzu ve taraftarları günden güne arttı.
Kadı Burhaneddin Kayseri Valisi Cüneyd’inde kendisine katılması ile Karahisar (Develi) kalesini ele geçirdi. 1380 yılının ağustosunda ise Ali Bey, Kazova da vebadan ölünce orduda ayaklanma eserleri görüldüyse de Burhaneddin’in basireti ile önlendi ve Ali Bey’in cesedi Kayseri’ye nakledilerek babasının yanına defnedildi .
Kadı Burhaneddin ölen hükümdarın yedi yaşındaki oğlu Mehmed’in yanına, yani Sivas’a döndü. Seyyid’i Hüssam’ı ve diğer ümerayı toplayarak devleti bekleyen tehlikeleri anlattı. Dağınık askere çeki düzen vermek, maaşlarını artırmak, rütbe, mansıp vermek, mevcut vergileri hafifletmek gibi o günün problem ve tedbirlerini izah etti. Tam bu sırada Hacı Şadgeldi’nin kuvvetli bir ordu ile Sivas’a yaklaştığı haberi geldi. Bunun üzerine Şarki Karahisar emiri Kılıç Arslan’dan yardım istemeye karar verildi.



Kılıç Arslan’da bu fırsatı değerlendirerek Sivas’a yetişti. Kadı Burhaneddin’i; memleketin mali işlerinin başı yaparak, Kayseri ile Hersenos (Horasana) kalelerini kendisine vererek anlaştı. Kılıç Arslan da bu anlaşma ile niyabete geçmiş oldu. Fakat kısa bir müddet sonra Kılıç Arslan yıprandı ve ona karşı muhalif bir parti teşekkül etti.




Kadı Burhaneddin de meclisin kabul ettiği anlaşma şartlarına uyarak Kayseri’ye doğru yola çıktı. Kayseri hududuna yaklaştığı zaman o civarda bulunan Samağarlar (Göçebe Moğollar) kendisine itaatlerini arzettiler. Fakat bu sırada kendisine Kılıç Arslan’dan mektup getiren Naib, Kadı’ya Kayseri’nin işgâlinden vazgeçmesini söyledi.



O sırada Kayseri valisi olan Cüneyd’e de ayrı bir mektup yazarak onun hiddetini yenmeye çalışıyordu. Böylece Kılıçarslan anlaşma şartlarını yerine getiremeyeceğini ifade etmiş oluyordu. Bunun üzerine Kadı, şimdilik Kayseri’den vazgeçmiş görünerek Tokat’a bir kale yapılması izni verilmesini istedi. Bu arzusu da reddedildi.


Bundan anlaşılıyor ki Kılıç Arslan, Kadı’nın kuvvetlenmesini istemiyordu. Kadı da Kılıçarslan’ın bertaraf edilmesi fikri yerleşmeye başladı. Kadı, ordu içinde mutlak otoriteyi kurmak niyeti ile Amasya’ya Hacı Şadgeldi üzerine bir sefer düzenlemek istedi. Kılıç Arslan buna Kadı’nın Sivas’tan uzaklaşacağı düşüncesiyle razı oldu. Kadı, Amasya seferinde hiç mukavemetle karşılamadı. Kendi askerlerinin yağmasına müsaade etti ve onları elde edilen ganimetlerden bol bol yararlandırdı. Böylece siyâsi kudretini artıran Kadı, hemşirezadesi Şeyh Müeyyed ile anlaşıp bir gezinte esnasında Kılıç Arslan’ı kendi eliyle hançerleyerek öldürdü . Bilâharede maiyeti ve amcası Keyhüsrevi katletti, (H/782-M/138). Bütün bu hadiseler halkın büyük sevincine ve şenlikler yapmalarına sebep oldu. Grup grup Kadı Burhaneddin’e gelerek bağlılıklarını bildirdiler.
Kadı Burhaneddin M/1381/9 Şubat tan itibaren halkın onayı ile Ali Bey’in oğluna naib oldu . Memleketin her yanına elçiler ile nâmeler göndererek iktidarı ele aldığını bildirdi. Sonra da paşaları, beğleri ve ordu kumandanlarını kendisine biat ettirdi. Halkın sıkıntısını hafifletecek tedbirler aldırıldı. Yazılı emirler çıkartarak taşkınlıkları sona erdirdi. Kadılara verdiği büyük yetkilerle Hanefi mezhebi kanunlarını uygulamalarını emretti. Kadı Burhaneddin sahib olduğu büyük kudret sayesinde devletin bütün askerî, mülkî ve malî kaynaklarını elinde toplamak istedi. Divan toplantılarında Ali Bey’in küçük olan oğlu Mehmed’i daima yanında bulunduruyordu .
Yalnız Amasya emiri Hacı Şadgeldi, Kadı’ya karşı idi ve bir fırsat bekliyordu ancak fazla gücü ve itibarı olmadığı için Sivas’a hücum edemedi. Böylece Danişmendiye bölgesinde “Hakim-i Mutlak” Kadı olmuş oldu. Bilahare de Sivas şehrini Emirlerinden birine kaymakam bırakarak Tokat üzerine sefere çıktı. Amasya emirini ric’ata mecbur etti ise de Sivas’ta aleyhine bir hava olduğu için geri döndü. Ilk iş olarak kendisine muhalif olan ve Hacı Şadgeldi taraftarı olan Ayne Beğ’i tevkif ettirdi.
Diğer taraftan Hacı Şadgeldi’nin kışkırtması ile Erzincan Emiri’de Kadı’ya Hacı Şadgeldi’den barış teklifi getirdi. Fakat bu teklifi rededen Kadı, Şadgeldi’yi yenerek hezimete uğrattı ve öldürttü. H/783 Şadgeldi’nin yok edilmesi ile Kadı Burhaneddin en büyük rakibinden kurtulmuş oluyordu.
Böylece iktidarını fiilen kurmanın zamanının geldiğini anladı. İslâm hukuk ve an’anelerine uygun olarak meşruiyet verip saltanatını ilân etti. Adına hutbe okutturup, para bastırdı. (H/783-M/1383)



Artık “Emir Kadı” namıyla anılacak olan Kadı, ilk iş olarak asil ve toprak sahibi olan ümerayı barındıran ve feodal bir bölge olan Rum bölgesini temizlemeye başladı. Sonra Tokat’ta bulunan ve muhalefetin ruhu haline gelen Seyyid’i Hüsam, Şeyh Necip ve Feridun’a mektuplar yazarak gönüllerini almaya çalıştı. Bu arada birçok suikastler ve tertiplerden ustalıkla kurtuldu.
Kadı Burhaneddin’in bir çok düşmanı vardı. Bunlarla hüküm sürdüğü 18 yıl boyunca devamlı mücadele halinde olmuş Erzincan emiri Mütaharüddin ile uygun bir anlaşma imzaladıktan sonra Kayseri’ye dikkatini çevirdi.



Kayseri’de bulunan Ömer oğlu Cüneyd’i yenerek hem şöhretini artıracak hem de Moğolların arzularını yerine getirmiş olacaktı.
Kalabalık bir ordu ile Kayseri hududundaki bütün kaleleri teslim aldı Şehir dışında Sahra-i Kasr’’da ordugahını kurarak muhasaraya başladı. Bu fikrini divanındaki bir beyitte şu şekilde ifade etmektedir.
“Gözlerümü yaşını ahıdub irmağ idüben
Kayseri’yi dahi bu yaş ile Bağdat idelüm”
Halkın şehrin Boyacılar kapısında toplanarak mukavemete hazırlandığı haberi üzerine şehre taarruza geçen Kadı Burhaneddin Ömeroğlu Cüneyd’in iç kaleden inerek teslim olması üzerine şehri savaşsız ele geçirdi. (H786-M1384-1385). Bu suretle Kayseri fazla tahrip olmadan el değiştirmiş oldu. Fetihten sonra can ve mal emniyetini temin hususunda gerekli tedbirleri aldı. Develi hariç Kayseri civarındaki bütün kaleleri de devletine ilhak ederek zaferini sağlamlaştırdı.
Kayseri havalisinin sükûna kavuşması ile yol emniyeti artmış, ticarî ve iktisadî faaliyetler yeniden canlanmıştı ve devlet daha güçlenmiş oldu. Sonra tekrar Sivas’a dönerek yeni hedeflere yöneldi. Tokat ve Kaazabad’ı imar etti. Zile’de bir medrese inşa görevini Ahi Adil Şah’a verdi.
Karacahisar kalesini teslim aldı. Karamanoğlu Alâeddin Beyle de Develi’de bir anlaşma imzaladı ise de Alâeddin Bey ‘in desteğindeki Cüneyd’in Kayseri ve yöresine karşı giriştiği hareketlere karşı 1387 ilkbaharında Ahi İsa’yı Kayserili askerlerle beraber yeniden Kayseri üzerine gönderdi. Fakat kesin bir sonuç alamadı. Kayseri kalesinin yeniden Cüneyd’in idaresine girmiş olduğunu anlıyoruz. Mahir bir diplomat olan Kadı Burhaneddin onu, daha sonra tekrar itaate mecbur etti ve bir daha Kayseri ahalisi ve devlete bağlı Moğol oymaklarına karşı faaliyette bulunamayacağına dair teminat aldı.
1391 baharında Kayseri’de devlete bağlı emirler adet üzerine hükümdarın kapısına gelerek kulluklarını sundular, ve istedi zaman yardıma hazır olduklarını beyan ederek sayısız ihsanlara nail oldular. Hükümdar da bundan kuvvet alarak Kayseri-Kırşehir arasındaki Eyyübhisar kalesini fethetti ve payitahta döndü.
Daha sonra Osmanlılar’la uzun mücadelelere giren Burhaneddin, Çorum sahrasında Kırkdilim adlı mevkide Yıldırım Bayezid’ın büyük oğlu ile yaptığı savaşta Şehzade Ertuğrul’u katletti ve kuvvetlerini mağlûp etti. (Bu hadiseye çok üzülen Yıldırım Bayezid o günlerde yanık yanık davul çalan bir çobana rastladığı ve çok hüzünlenerek ona “Çal çoban çal, Ertuğrul gibi oğlun mu öldü” dediği rivayet olunur.) Iskilip, Ankara, Kalecik ve Sivrihisar bölgelerini yağma ve tahrip ettikten sonra Kayseri’ye döndü. Burada istirahat ederken iki oğlundan birinin öldüğü haberini alarak hemen Sivas’a döndü .
Bir müddet sonra Karamanoğlu Alâeddin Bey’in kendi topraklarına girerek Kayseri’ye kadar geldiğini ve vilâyeti talan ettiğini öğrendi. Çok geçmeden Üç-Ok ve Kınık Türkmenleri’nin de başka cepheden Kayseri’ye yüklenip yağma ile meşgul oldukları haberini aldı. Bu durumda Kayseri büyük bir tehlikeye düşmüş oluyordu. Süratle Kınık Türkmenleri üzerine yürüdü ve bunları bozguna uğratarak pek çok ganimet elde edildi. sonra Kayseri’ye yöneldi . Şehre yaklaştığı sırada Karamanlıların taaruza hazırlandıklarını öğrenerek Karaman iline girdi. Fakat Karamanlıların kaçması üzerine önce Sivas’a gitti, sonra Kayseri’ye döndü. Zira Kayseri emiri Şeyh Müeyyed’in Karamanoğlu’nun tahriki ile kendisine karşı istiklâl sevdasına düştüğünü, Kadı Burhaneddin’e yakın olan kişiler Ümera’dan Süleyman Şah’ı ve Hacı Bey Çelebi’yi tutukladığını ve mallarını müsadere ettiğini, halkın ile gelenlerine türlü mezalim yaptığını öğrenmişti. Müeyyed, Kirgalan (Cırgalan) kasabasında Akkoyunlu Kara Yülük Osman Bey’in aracılığı ile teslim oldu. Kadı, Müeyyed’i önce hapsettirdi. Sonra da kumandanlarından Başrı-oğlu ve Solak Pir Ali ile beraber idam ettirdi. (H/799 Muharrem-M/1396 ekim) .
Kayseri bölgesinde nüfuz ve idaresini yeniden kuran Kadı, Kayseri şehrinin imârı ile uğraştı ve orada “Ayş u İşret”e başladı. Develi’deki Türkmenleri, Kayseri havalisine iskân ettirdi . Karamanoğlu Alâeddin Bey’in yeğeni Emir Şeyh Hasan da Kadıya katıldı.
Büyük oğlu Alâeddin Ali Çelebi’yi (Zeynelabidin) Kayseri emaretine tayin etti. Oniki şehir ve kale ile civarında oturan “Ahşam ve Etrak”in idaresini de ona havale ederek kendi yerine kaymakam bıraktı. Buradan av bahanesiyle Karahisar-ı Behramşah’a ve Akşehir’e göz dağı verdikten sonra 1397 yazı ortalarında Kayseri’ye döndü. Burada daha önce Karamanoğlu Alâeddin Bey’e bağlı olan Samağar Bey’i Hızır Beğ’in iltihakını kabul etti. Sonra askerleri, şehzadesi Alâeddin’in emrine bırakarak Sivas’a döndü.
Kayseri’nin zaptı ve Şeyh Müeyyed’in öldürülmesi ile neticelenen hadiselerden sonra Kadı Burhaneddin, 1397 yılında Yölük Osman Beğ’i Şarkî Karahisar hududuna bir kale inşa ettirmekle görevlendirdi. Yülük Osman ise, Şeyh Müeyyed’in öldürülmesinden dolayı Kadı Burhaneddin’e kırgındı. Bazı kaynaklarda (İbn Arabşah) Kadı’ya vergilerini ödemediği veya Kadının Osman Beğ’e yaylak vermedi gibi bugün tam aydınlanamamış bazı sebeplerle yaptığı bir baskınla az askerle korunan Kadı Burhaneddin’i yakaladı ve Sivas kalesi önünde öldürttü. (H/800-M/1397 veya 1398) .
Arapça, Acemce ve Türkçe şiirleri ve ilmi eserleri olan Kadı Burhaneddin’in kılıcı ve zekası gibi kalemi de çok kuvvetli idi.
Bu mücadeleci kabına sığmayan cevval hükümdarın dedesi, babası ve kendisinin kadılık dönemleri tamamen Kayseri’de geçmiştir. Kadı’nın Eretna Oğulları zamanındaki karışıklık ve taht mücadeleleri zamanında da sığındığı, düşündüğü ve fikirlerini planladığı yer, muhtemelen bugün Kadı Bağları diye anılan Kayseri 40 km mesafedeki Eski Tekgöz köprüsü yakınındaki sarayı ve çiftliğidir.
Hükümdar olduktan sonra da vaktinin bir çok kısmını Eretna’nın İdarî merkezi olan Sivas’ta geçirmekle beraber, bir kısmını da Kayseri’de bu günkü Boyacı Kapı ile İç kale arasında, yani Camisi Kebir civarında veya Kapalı Çarşı’nın yerinde olduğunu tahmin ettiğimiz İmaret Sarayı’nda geçirmiştir.
Devri ikbalinde o devrin güçlü teşkilâtı olan Ahilerden çok istifade etmiştir. Daha hükümdar olmadan önce Ahi İsa, Ahi Nevruz, Ahi Alişah, Ahi Muhammed, Ahi Nasreddin gibi bu tarikatın ileri gelenleri ile yakın temas ve işbirliği halinde idi. Bunlardan Ahi İsa’nın Kayseri’nin alınmasında ordu kumandanı olarak büyük rolü olmuştur.




B- ESERLERİ
Kayseri’de Kadı Burhaneddin zamanından günümüze gelebilen tek eser hemşirezadesi Şeyh Müeyyed tarafından yaptırıldığı H/792 tarihli kitâbesinden anlaşılan ve bugün "Asmalı Çeşme” diye anılan çeşmedir. Bu çeşmenin kitâbesinde üç satır halinde :



1-) Bina hazihi el-İmaretü’l Mesilete ale’l ayn fi eyyamü’d Devlete es Sultanü’l alemü’l- Adil Burhaneddünya ve’d din


2-) Es Sultan Ahmed enarüllahi Burhane hasl-ı min yedü’l müsemma el-Emir ü’l makbul muzafferü’d. Devlete ved’din Eş-Şeyh Müeyyed.



3-) Zeydet’i devletel ve hüve sada hatemallahu es-Sultani fi bazı şehur seneti isneyn ve tisin ve seb’a mi’e.



“Kaynak olarak akan bu çeşmeyi, Ali Adil Burhan el Dünya ve dinin sahibi Sultan Ahmed’in Saltanat’ı zamanında-Tanrı onun ikbalini parlak etsin-teveccühe mahzar olmuş ve himaye görmüş olan Muzaffer’el Devle veddin El-Şeyh Müeyyed -Allah onun idaresini uzatsın- kendi eliyle inşa ettirdi. Bu hediye efendisi Sultanın bir Sadakasıdır. 792 yılının aylarının birinde” yazmaktadır . Bu çeşmeden başka bir de Salkuma (Gürpınar) köyünde Sultan Ahmed ismiyle anılan bir değirmen mevcuttur ki Kadı Burhaneddin’e ait olması muhtemeldir.
Ayrıca kuvvetli bir şair olan Kadı’nın Türkçe, Arapça ve Farsça yazdığı çok güzel şiirlerden oluşan bir divanı (tek nüsha olarak Londra kütüphanesi’nde bulunuyor.) ve “İksir-üs saadet fi esrar ül ibadet” ile “Tercih-et tavzih” isimli iki de ilmî eseri bulunmaktadır.


Tuyuğlarından bazı örnekler

Özini alşah gören ser-dar bolur.
“Ene’l Hak” davi kılan berdâr bolur.
Er oldur Hak yoluna baş oynaya
Döşekte ölen yiğit murdâr olur.
Hemîşe âşık gönli biryan bolur;
Her nefes garib gözi giryan bolur.
Sûfîlerin dileği mihrâb namaz,
Er kişinün arzusı meydan bolur.
Ezelde Hak ne yazmışise bolur
Göz neni ki görecekise görür
İki âlemde Hak’ka sığınmışuz
Tohtamış ne ola, ya Ahsah Temür?

Seçme Beyitler
Bilürsin ki günâhım çok ilâhî
Ümidüm senden ayruh yok ilâhî

Bini Fi’lüm ile hem sen yaratdun
Eger eksük ü ger artuh ilâhî

Kader ohun kaza yayında çektün
Ne oh kim atarısan oh ilâhî

Nefes kimse urımaz dilegünsüz
Nefes nefes anı sayduh ilâhî

Canumuz esrügidi ışkunile
Velî nefs ile ayrılduh ilâhî

Seni biz de yitürdüh bulımazuz
Bizi ger korısah bulduh ilâhî

Şeha lûtfun cihâna top toludur
Biz andan niçe uyulduh ilâhî


C- KADI BURHANEDDİN’DEN SONRA
Kadı Burhaneddin’in öldürülmesinden sonra devletin ileri gelenleri onun hayattaki tek oğlu Şehzade Alâeddin Ali Çelebi'’i (do.H/787-M/1385 M) hükümdar ilân edip, Kara Yülük Osman’a karşı direndiler.


Genç hükümdar, Kara Tatar Bey’inden yardım istedi ise de Tatar kuvvetlerinden yardım gelmedi. Bunun üzerine yaklaşmakta olan Timur tehlikesini de göz önüne alarak Sivas’lılar Osmanlı padişahı 1.Bayezid’e haber yollayıp, şehri teslim etmek istediklerini bildirdiler. 1.Bayezid büyük oğlu Süleyman Çelebi’yi Sivas’a yolladı.


O da Akkoyunlu Kara Yülük Osman Bey’i mağlup ederek Kadı Burhaneddin Devletini Osmanlı topraklarına ilhak etti. Kendisi de Sivas, Kayseri, Tokat, Niksar bölgesinin valisi oldu .




Bölgenin Osmanlı idaresine geçmesiyle hükümetten çekilen Kadı Burhaneddin’in oğlu Alâeddin Ali Bey (Zeynel Abidin) önce eniştesi Dulkadıroğlu Nasreddin Bey’in yanına gönderildi ise de sonradan Osmanlı devletinin hizmetinde Alâeddin Ali Bey de bulundu, Bilahare (H/1846-M/1442) tarihinde Kayseri’de vefat etmiştir . Mezarı ise, bugün şehrin merkezindeki meydanda idi. 15 Mart 1950’de kemikleri Seyyid Burhaneddin’in türbesine taşınmış ise de daha sonra yeniden Sultan Abdülhamid zamanında yani 1885-86 tarihinde yaptırılmış bulunan türbesine getirilmiştir. Zeynelâbidin, çok yoğun mücadelerle kendi devletini kuran ve on sekiz yıl hükümdarlık yapan ilim, devlet, hukuk, şairlik ve savaş adamlığı gibi bir çok meziyeti bir arada yapabilen bir babanın üç oğlundan birisidir. Daha sonra 1392 yılında şehzade Abbas ve Şehzade Mehmet arka arkaya ölmüşler ve Zeynelâbidin Ali Çelebi tek şehzade olarak kalmıştır. 12-13 yaşlarında iken babası o’nu 1397 yılı ilk baharında Şeyh Müeyyed’in yerine Kayseri emirliğine tayin etmiştir.





Ayrıca Kayseri çevresindeki 12 şehir, kale köy ile orada yaşayan kölelerin ve Türklerin de yönetimini ve valiliğini vermiştir. Bir adı da Alâaddin Ali Çelebi olan Zeynelâbidin “kaim makam” ünvanı ile emir verme ve yasaklama yetkileri ile donatılarak güçlü bir vali yapılmıştır.






Kadı Burhaneddin, 1398 yılında Kara Yülük Osman Bey tarafından Sivas kalesi önlerinde öldürülünce devletin ileri gelenleri hayatta ki tek oğlu, şehzade Zeynelabidin Alâaddin Ali Çelebi’yi hükümdar ilân edip, Kara Yülük Osman’a karşı direndiler . İşte bu sırada basıldığı tahmin edilen ve Zeynelâbidin sikkesi olduğu bildirilen gümüş akçe’nin üzerinde lâkap olarak: “Mevlâna el melik el azam el şerif” yazılmıştır. Sikkede şahıs ismi, tarihi ve baskı yeri bulunmamaktadır.




Genç hükümdar, Kara Tatar Bey’den yardım istedi ise de Tatar kuvvetlerinin gelmemesi üzerine yaklaşmakta olan Timur tehlikesini de göz önüne alarak Sivas’lılar Osmanlı padişahı I.Bayezid’e haber yollayıp, şehri teslim etmek istediklerini bildirdiler. Bunun üzerine I.Bayezid büyük oğlu Süleyman Çelebi’yi Sivas’a yolladı. O da Akkoyunlu Kara Yülük Osman Bey’i mağlup ederek “Kadı Burhaneddin Devleti’ni” Osmanlı topraklarına ilhak etti. Kendisi de Sivas, Kayseri, Tokat ve Niksar valisi oldu.
Bölgenin Osmanlı idaresine geçmesi ile hükümetten çekilen Kadı Burhaneddin’in oğlu Alâeddin Ali Bey (Zeynelâbidin) önce eniştesi Dulkadıroğlu Nasreddin Mehmed Bey’in yanına gönderildi . Buradaki ikâmeti sırasında Sultan II. Murad ile Karaman-oğlu İbrahim arasında 1435-36 yılında yapılan savaşa eniştesi Nasreddin Bey, Süleyman Bey, Dukadır Bey, Hızır Bey ve Hamza Bey’le birlikte katıldı ve daha sonra da Ankara savaşını takip eden fetret yıllarında Zeynelâbidin, eniştesinin teşvikiyle Sivas hükümetini geri almak için ayaklandı ise de başarılı olamayarak daha sonra Malatya’ya kaçtı.


Osmanoğulları’nın hizmetine girdikten sonra umera sınıfından ûlema sınıfına geçen Zeynelâbidin, baba, dede yurdu ve aynı zamanda valilik yaptığı Kayseri’ye yerleşmiştir. Burada büyük hürmet ve itibar gören Zeynelâbidin, babasından ve kendinin kısa süren sultanlığından dolayı “Sultan” ve ulema sınıfında eserler vererek kabul gördüğü için de “imam” ünvanını alarak “İmam Sultan” olarak anılmıştır. Alâeddin Ali yahut Zeynelâbidin, 1442 yılına kadar yaşamış ve yılında Kayseri’de ölmüştür.

D- ZEYNELABİDİN TÜRBESİ
Zeynelâbidin Türbesi 1537 tarihinde Hüseyin Beyzâde Abdi Bey tarafından eski tarz olarak tâmir ettirilmiştir . Zamanla yıkılan bu türbe II.Abdülhamid Han’ın emri ile 1886 yılında Ankara Valisi Abidin Paşa ve Kayseri Mutasarrıfı Mehmed Nazım Paşa tarafından masrafı Evkaf hazinesinden karşılanarak yeniden ihya edilmiştir. O günlerde Kayseri Kadısı olan ve “Edirne Müftüsü” olarak anılan Mehmed Fevzi Efendi’de Türbenin kapısında ki manzum kitâbeyi yazmıştır.
Zeynelâbidin Türbesi Kitâbesi
Hazretü’l Gâzî Hamid Han, diyanet perverin
Mâlikü’l Mülk,mülkünü ma’mur buyursun tâ kıyâm
Ömrünü ,ikbâlini,hem şevket ü iclâlini
An-beân müzdâd ü mevfur ede Hayyü lâ yenam
Çün üstüne hep türbe-i sâdât ile mâbedleri
Kıldı imârât ü tezyînât ile Dârü’s –Selâm
İşte Bak, bu Türbe-i pür zeyn,Zeynelabidin
Emr u fermân-ı şerîfi ile buldu hoş hitâm
Ola dâreynde muîni hem şefîi ol şehin
Cedd-i pâki hazreti dost-ı Hudâ Hayru’l Enâm
Hâmeden dû katre düştü Fevzî târih yazmaya
Kabri Zeynelabidin cennet gibi a’lâ makam
Kayseri’de istinsâh edilmiş bulunan 106l (1651) tarihli, Güvahî’nin meşhur “Pend Name” isimli eserinin sonuna ve sayfa kenarına kaydedilen tarihî takvimde “ Binâ-i ravza-î Zeynelabidin ibni’s sultan Ahmed Burhaneddin sene 944 (M-1537)” notu kaydedilmiştir. Bu mühim not bize, Sultan Kadı Burhaneddin’in oğlu Zeynelâbidin’in (Alâaddin Ali) Kayseri’de gömülü olduğunu bildirmektedir.
Naci Kum’un Kayseri Kitabeleri isimli basılamamış eserinde belirttiğine göre, Zeynelabidin Türbesinden alınarak Kayseri Müzesi Taş Eserler Deposu’na kaldırılan kırık bir mezartaşının Zeynelâbidin’e ait olduğu anlaşılmaktadır.
Bu mezartaşının bir yüzünde; “Eş şehid el mazlum el maktül? el muazzam? Zeynelâbidin Emir Ali bin Burhan? Nevvar’ Allah’ü ruhahûma/ İntikâl-i ilâ rahmetullah-fı aşer cemaziyel evelde” (sene kısmı kırıktır) yazılıdır.Diğer yüzünde ise Farsça bir beyit (meali) “ Ey ölüm, sen her yerde görünür ve kurulu düzenleri bozarsın. Senin elin insan üzerine değdiği zaman, elinden hiçbir fert kurtulamaz” yazılıdır .
Zeynelâbidin namına İbnü’l Bevvâb Muhammed (Kapıcıoğlu Muhammed ) tarafından yazılmış “ TUHFE-İ ALÂΔ isimli bir eser mevcuttur. Onsekiz yapraktan oluşan bu eserin her sayfası 11 beyittir. Sonunda yazılış tarihi yoksa da araştırmacı Kilisli Rifat Bey’in tahminine göre 1397 -1446 ? yılları arasında istinsah edildiği belirtilmiştir. “Tuhfe-i Aliye” ön sözünden bir kısmı şöyledir:
” Bundan sonra bu resmin nakkaşı, bu incinin tenkitçisi,çokça bağışlayan Allah’a muhtaç İbn-i Bevvab adıyla meşhur Muhammed-Allah sonunu iyi yapsın – şöyle der:Dünyayı koruyan hükümdarın şehzadesi ,dünyadakilerin göz nurû, yücelik sadefinin incisi, fazilet feleğinin incisi,saltanat bağının meyvesinin en üstünü,devlet ağacının meyvesi, şeref göğünün ayı , soy-sop feleğinin güneşi, yüce sultan, ulu hakan, ümmetlerin dizgininin sahibi, Arap ve Acem mülkünün sahibi, Arap ve Acem’de Allah’ın gölgesi, Burhaneddin-Allah onun saltanatını daim kılsın,burhanını âlem üzerine yaysın-oğlu Alâeddin Ali’nin manzum sözlüğe karşı aşırı ilgisi vardı.Bu güzel sevgili Allah’ın yardımı ile ona erince Tuhfe-i Alâî adı verildi.Onun tarafından kâbul edilince yok olma sessizliğinden kurtuldu.Hüner sahipleri onda bir noksanlık bulurlarsa düzeltmeye çalışsınlar.Bundan sonra Allâh’ın yardımıyla anlam denizinden Tuhfe-i Alâî için kalemle cevher döktüm.”
Ancak bir ismi de Zeynel Abidin olan Alâeddin Ali Bey, Peygamberimizin torunlarından H/750’de Tayf de doğup, H/800 de Kayseri’ye gelen ve H/817 de burada vefat eden büyük zahid Zeynel Abidin hazretleri ile karıştırılmamalıdır .
Kayseri halkı tarafından pek çok sevilen ve hürmet gösterilen bu zat için bir tekke ve bir de ev yaptırılmış ve o da halkı irşad etmiştir. Halkın “İMAM SULTAN” sıfatı ile tanıdığı Zeynel Abidin Alaaddin Ali’nin eski türbesinin pencerelerinin üstüne birer beyit olarak yazılmış olan methiye kasidesi şöyledir.
“Şehinşâh risâlet bâis-i Sernâme-i Hil’kat
Nebiyy-i Nûr-u vahdet mültecây-ı cümle mahlûkât
Husûsa bunda zâhir oldu Zeynel-Abidin nûru
İmamü’l Müslimin hem kutbu a’zam fahr’i mevludat
Hudâ-yı a’zam bu hallâk olmuş iken sana âşık
Sezâ olmaz mı ehl-i beytin olsa nûr-ı mahsûsat
Bihar-ı rahmetinden katre olmuştur şefaat sana
Kul oldu bâ bına her demde her bir ferd ü makrûrât
Meleklerle felekler can verir bir kerre takbile
Gubâr-ı Hâk-i pâyin sürme her çeşme-i meşhûdât
Resul-i müctebâ ve rahmeten lil âlemin el Hakk
Imâmü’l Enbiya vü Seyyid-i Sâdât-ı mevcûdât
Bu bâba yüz sürüp kıl irticâ nur-ı tazarrula
Olur cümle maâsi senden elbet mahy ü mevhûmât
E- KADI BURHANEDDİN AHMED’İN SİKKELERİ
Kadı Burhaneddin, Amasya emiri Hacı Şadgeldi’yi mağlup edip öldürünce en büyük rakibinden kurtulmuş oldu. Eretna Devletinin kaderine hakim olduğu aynı yıllarda (H/783). Kendi adına hutbe okutturup para bastırdı . Bu paralar gümüş olup, Kadı Burhaneddin’in altın ve bakır parasına rastlanmamıştır.
Gümüş tarihi yok ağ: 1.40 gr çapı: 20 mm



Yüzü: Etrafında Ali, Ebubekir, Osman, ömer
Ortasında: Kelime-i Tevhid, duribe Kayseriye
Arkası: Es-semi ül-alemi ül-adili el burhani halledalahü mülkehu

F- ZEYNEL ABİDİN’İN SİKKESİ
Gümüş Akçe yüzünde: Mevlâna el melik el azam el şerif
Diğer yüzünde: şahıs ismi yazılmamış
G- KADI BURHANEDDİN AHMED’İN ŞECERESİ

Mehmed bin Resul bin Sevinç

Kadı Celâleddin Habib

Hüsameddin Hüseyin

Kadı Siraceddin Süleyman

Kadı Şemseddin Mehmed

KADI BURHANEDDİN AHMED-----Kızı

Habibe ---Alâeddin Ali---Abbas---Mehmed---Rabia---Mısır(Hatice) Hatun