Tarih | Konular | Kitaplar

Trabzon'un Fethi : Detaylı Bilgi

Trabzon'un Fethi : Detaylı Bilgi



Doğu Karadeniz bölgesine yerleşme hadisesi çok eski tarihlere uzanmaktadır.


Araştırmalar bölgeye ilk olarak M.Ö.III. bin ile II. bin yılları arasında Oğuzlar’ın öncü kollarından biri olarak kabul edilen “Gas/Kas” ve “Gud/Gutiler” in, M.Ö. 675 yılından itibaren Kimmerler’in yerleşmeye başladıklarını ve bunların Anadolu ve Azerbaycan’da ilk Bozkır kültürünü yaşayan Proto-Türkler olduğunu göstermektedir.



Trabzon şehrinden ilk olarak bahseden müellif Xenophon’dur.


O’nun verdiği bilgilere göre M.Ö. 400 yılında Doğu Karadeniz’de yaşayan kavimler
Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Haibler ve Tibarenler olup, Faruk Sümer’e göre
bunlar kesin olarak Yunan asıllı değillerdi. Doğu Karadeniz bölgesine
Kimmerlerden sonra İskitler, Medler, Persler hâkim olmuştur.


Bu hâkimiyet Makedonya kralı İskender’in M.Ö. 334 yılındaki doğu seferine kadar devam etmiştir.

M.Ö. 312 -280 tarihleri arasında bölge İskender’in komutanları hâkimiyetinde
kalmıştır. Bölge M.Ö. 280-63 yılları arasında Pontus Devleti idaresi altında kalmıştır. M.Ö. 63 - M.S. 395 yılları arasında Doğu Karadeniz, Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetine girmiştir. M.S. 394-1204 yılları arasında bölge Roma’nın devamı
olan Bizans’ın denetiminde kalmıştır. Bu dönemde Bizanslılar tarafından mağlûbiyete
uğratılan Bulgar Türklerinden bir kısmı Trabzon havalisine yerleştirilmiştir. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (71-84 s.)
Yine bu dönemde yaklaşık 40.000 Kuman ailesi Gürcistan’a inerek Hıristiyan
olmuş daha sonra da Doğu Karadeniz’e ve Doğu Anadolu’ya yerleşmişlerdir.1
Hiç şüphesiz ki, Yakın Doğu siyasî ve medeniyet tarihi açısından ve Anadolu’nun
bir Türk-İslâm yurdu olması açısından en önemli hadiselerden birisi
Maveraünnehir-İran-Irak ve etrafındaki bir kısım bölgeleri hakimiyetleri altında
bulunduran Selçuklu Devleti’nin kurulmasıdır. Anadolu’nun tarihinde meydana
gelen en köklü ve kalıcı değişiklik Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasıdır.
1071 Malazgirt Savaşı akabinde Anadolu Müslüman Türkler tarafından fethedilerek
bugüne kadar devam eden Türk devletleri zincirine sahne olmuştur. Bu devletler
zincirinin en önemli halkalarını Büyük Selçuklu, Türkiye Selçukluları ve Osmanlı
Devleti oluşturmakta olup, kurucuları 11. Yüzyıldan itibaren kendilerine
Türkmen de denilen Oğuzlardır. Bu şekilde Oğuzlar, dünya tarihinde büyük rol
oynamış bir Türk kavmi olarak yer almışlardır.2

2. Osmanlı Fethi Öncesinde Trabzon ve Çevresinde Siyasi Gelişmeler
Türkiye tarihinin yerli kaynaklarında adı ilk önce anılan Oğuz boyu, muhtemelen,
Çepnilerdir. 1277 yılında “Çepni Türkleri” Trabzon Rum tekfuruna karşı
denizde parlak bir zafer kazanarak o zamanlar Karadeniz’in en önemli ticaret limanı
olan Sinop’un rakibinin eline geçmesine mani olmuşlardır. Bu mühim olaydan
sonra Çepniler Karadeniz fatihleri arasında yer aldılar. Böylece onlar bir yandan
Samsun yönünden, öbür yandan da Şebinkarahisar-Bayburt yöresinden Karadeniz
kıyılarına yapılan fetihlere katıldılar. On dördüncü yüzyılda Ordu yöresindeki
Bayramlu beyliği, çok kuvvetli bir ihtimal ile, Çepniler tarafından kurulduğu gibi,
Giresun-Kürtün ve Vakfıkebir arasındaki bölge de onlar tarafından fethedilmiştir.3

Karadeniz sahil şeridinde yukarıda izah edilen fetihleri gerçekleştiren
Türkmenlerin ne kadar nüfusları olduğu konusunda fazla bir malûmata sahip değiliz.
1348’den önce Canikli Nureddin Hamza’nın 7000 atlı ve daha fazla yaya askeri
bulunduğu konusunda bilgiler mevcuttur. Yine Panaretos’a göre Çarşamba bölgesine
hâkim Taceddin’in 1386’da 12.000 adamı bulunmaktadır
4
. Clavijo’ya göre ise
Emiroğulları Beylerinden Altamur (Erzamir)’un 1404’de 10.000 atlısı bulunmaktadır
5
.
Giresun’u 1397’lerde fethetmiş olan Bayram Bey’in torunu ve Hacı Emir
Bey’in oğlu Süleyman Bey’in başında bulunduğu beyliğin sonu hakkında kesin bir
bilgi mevcut değildir. Kesin olarak söylenebilecek bir şey varsa, o da bu beyler
sayesinde Ordu bölgesine pek yoğun ve temiz bir Türk nüfusunun yerleşmiş olmasıdır.
Trabzon Rum tekfurları Akkoyunluların desteğiyle ayakta dururken,
Bayramlu beyliğinin yıkılması üzerine Giresun Kalesi’ni geri almışlardır. Bu sebeple,
Fatih “Trabzon” seferine çıktığında Görele, Tirebolu ve Giresun kaleleri
büyük bir ihtimal ile tekfurun idaresinde idi6
. Buna karşılık Kürtün-Dereli-GiresunTirebolu-Eynesil
arasındaki geniş kırlık kesim de Çepni beylerinin elinde bulunuyordu.
Osmanlı kuvvetleri Trabzon Devleti topraklarına girince Çepni beyleri de
72Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (71-84 s.)
Osmanlı fethine yardımcı olmuşlardır. Osmanlı Devleti de hepsini veya büyük bir
kısmını zeamet ve tımar gibi dirlikler vererek hizmetine almıştır. On beşinci
yüzyılla beraber yerleşik hayata geçtikleri görülen Çepniler’in hakim olduğu
bölgelerde hiç bir Hıristiyan yerleşim birimi görülmemiştir7
.
lişmeler üzerine Trabzon tekfuru kendisine güçlü bir müttefik arayı-
şına gir
Fetihten önceki dönemde Osmanlıların bu bölgeye ne zamandan itibaren
gelmeye başlayıp Trabzon için ciddî bir tehdit oluşturmaya başladıkları hakkında
kısa bir malûmat verelim. Trabzon tarihinde, Osmanlıların ilk defa Karadeniz’de,
bilhassa Giresun önlerinde belirdiği hadise Panaretos’a göre Osmanlı azap ve sipahi
gemileri tarafından 1368 yılı Temmuzunda Giresun adasına yapıldığı bildirilen
akındır. Bu akından hemen sonra Panaretos’unda bulunduğu bir elçilik heyeti
İstanbul’a yardım istemek üzere gönderilir. Bu hadiseden sonra bu tür akınlardan
bir daha bahsedilmez8
.
Bundan sonraki dönemde Osmanlılar, daha önce Giresun’a kadarki sahil
kesiminde kurulmuş olan Türk beyliklerinin topraklarını el geçirmek suretiyle Batı
Karadeniz’de üstünlüklerini perçinlemişlerdir. II. Murad döneminde Trabzon üzerine
taarruz maksadıyla gönderilen Osmanlı donanması fırtına yüzünden başarısızlığa
uğramıştır
9
. Bunu takiben 1456 senesinde vuku bulan bir hadise üzerine Osmanlılar
Trabzon’a tekrar müdahale etmek zorunda kalmışlardır. Bu yıl içinde,
etrafına Türkmenleri toplamış olan Şeyh Cüneyd Trabzon Devleti topraklarına
karşı bir akın düzenlemiş, Akçakale’yi almış, karşısına çıkan kuvvetleri bozguna
uğrattıktan sonra da Trabzon önlerine kadar gelmiş, ancak şehri almayı başaramamıştır.
Şehri alamayan Cüneyd çekilirken Osmanlılar devreye girmişlerdir. Rum
Beylerbeyi Hızır Bey Osmanlı kuvvetleri ile Trabzon’a doğru akına çıkmıştır. Osmanlı
kaynaklarından Aşıkpaşazade’ye göre bu akın Cüneyd’i Trabzon topraklarından
çıkarmak için yapılmıştır
10. Osmanlıların bölgeye yaptıkları akınla beraber
Trabzon Rum tekfuru Kalo İoannes önce iki bin bilahare üç bin altınlık senevî bir
vergi ile Osmanlı yüksek hâkimiyetini tanımak zorunda kalmıştır
11.
Bu ge
miş ve Akkoyunluların desteğini almaya çalışmıştır. Bu şekilde karşılıklı
menfaatler ve Trabzon Rum tekfurunun kendisine Osmanlılara karşı müttefik bulma
arayışının bir neticesi olarak yapılan evliliklerin sonuncusu Akkoyunlu Uzun
Hasan ile Theodora arasında 1458 yılında yapılmış olup, bunun karşılığı olarak
Uzun Hasan Trabzon Devletini Osmanlılara karşı koruma garantisi vermişti.12 Bu
koruma garantisine ek olarak Uzun Hasan Doğu Anadolu’ya Osmanlıların daha
fazla yaklaşmasına müsaade etmek niyetinde değildi. Bu meyanda Uzun Hasan’ın
birlikleri 1460-61 yıllarında iki devlet arasındaki sınırı teşkil eden Koyulhisarı
almıştır. Bunun üzerine Fatih’in kaleyi geri almak için gönderdiği Rumeli Beylerbeyi
Hamza Bey başarısızlıkla geri çekilmek zorunda kalmıştı. Ebu Bekir
Tahrani’ye göre Uzun Hasan’ın oğlu Uğurlu Muhammed de 1460 yılında adı geçen
bölgeye bir sefer yapmış, Melet kalesini kuşatarak civarında yağma ve tahripte
bulunmuştu. Uzun Hasan bu faaliyetlerde bulunurken, aynı anda Fatih’e Murad
73Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (71-84 s.)
Bey’i elçi olarak gönderip Trabzon ile uğraşmamasını, bu bölgenin kendi nüfuz
sahasında olduğunu bildirmişti.13
Yukarıda izah edildiği gibi Anadolu’da var olan diğer küçük beyliklerin
Candar oğulları ve Karamanoğullarının, Trabzon’un istediği korumayı sağlamaları
mümkün değildi. Bu küçük beylikler, ancak daha büyük bir Osmanlı aleyhtarı ittifakın
parçaları olabilirdi. Kalo İoannes’in kardeşi David’in bu niyetle Avrupa’da
kendisine müttefikler bulmak için çaba sarf ettiği bilinmektedir. Bu baptan olmak
üzere David, Burgondia dükası Filip’e 1459’da bir mektup yazdığı bbilinmektedir.
David’in mektubunda kendisine müttefik olarak saydığı devletlerin en kuvvetlisi
olarak Hasan Bey belirtilmektedir. Bu şekilde Sultan Mehmed’in Osmanlı tahtına
geçmesinden sonra Trabzon tekfuru, Uzun Hasan’ı yanına alarak Osmanlı tehlikesine
karşı Batı-Hıristiyan dünyası ile temasa geçmiştir14.
3. Trabzon’un Fethi
Osmanlı Devleti tarafından dikkatle takip edilen bu gelişmeler, Fatih Sultan
Mehmed’i acil tedbir almaya sevk etmiştir. Aksi takdirde Osmanlı aleyhtarı bir
ittifakın gerçekleşmesi mümkün olabilirdi. Sultan Mehmed 1459 yılında, Karadeniz
kıyısında Cenevizlilerin elinde bulunan Amasra’yı Osmanlı hakimiyetine dahil
etmişti. Daha sonra 1461 yılında sırası ile, Candaroğulları’nın elinde bulunan Kastamonu,
Sinop ve son olarak da Trabzon fethedilmiştir. Fatih, Osmanlı tahtına geç-
tikten sonra bu yerleri fethetme fikrinde olduğunu beyan etmişti. “Ve bil-cümle
birgün Hünkâr Mahmud Paşa’ya eyitti: ”Mahmud, birkaç niyetim var. Umarım ki
Hak Teala ben zayıfa kuvvet verip, anı nasib ede. Evvel biri, şol İsfendiyar vilâyetidir
ki, Kastamonu ve Sinob ve Koyul-hisar’dır. Benim huzurumu bunlar giderir.
Ve biri şol Trabzon’u bir cünüb kafir yiyip yürür. El-hasıl bunlar benim maksudumdur.
Gece ve gündüz hayalimdem gitmez” dedi.15
Bu tarihlerde Trabzon Rum Devletinin toprakları Giresun’dan başlayıp
yaklaşık olarak Batum civarına kadar uzanan Karadeniz kıyılarını kapsamakla beraber,
bu topraklar dahilinde yaşayan külliyetli miktarda Türk nüfusunun bulundu-
ğu ve Türk kültürünün birçok alanda etkisini hissettirdiği bir gerçektir16. Kıyının
hemen gerisindeki bölgelerde ve yaylalarda Çepni Türkleri yaşamaktaydı. Zigana
dağlarının güneyindeki dağlık alanlarda bir kısım yerli Hıristiyan beyleri yarı ba-
ğımsız olarak yol kesmek ve adam soymak gibi faaliyetlerle hayatiyetlerini devam
ettiriyorlardı.
17 Fatih, 1461 yılındaki Trabzon seferinde özellikle Koyulhisar’ı alıp18
Erzincan yakınlarına geldiğinde Erzincan ovasına bir günlük yürüyüş mesafesinden
daha yakın bir mevkideki Yassı-çemen adındaki yaylada kamp kurdu. Osmanlı
ordusu burada iken Uzun Hasan Trabzon’a olan ilgisi münasebeti ile annesi Sare
Hatun’u bazı itimat ettiği adamları ile beraber Fatih’e gönderdi. Gelen heyet gece
Osmanlı ordugâhına ulaştığında önce Mahmud Paşa ile görüştüler. Heyet, Mahmud
Paşa’dan ara bulucu olmasını istedi. Aynı gece Mahmud Paşa Fatih’e haber göndererek
Uzun Hasan’ın elçileri vasıtası ile af dilediğini beyan etti. Sultan Uzun Hasan’ı
affetti. Ancak “Madem ki Uzun Hasan benim hizmetime gelmeyip gaza seva-
74Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (71-84 s.)
bından mahrum kaldı, o zaman annesi ve adamları ordu ile beraber kalacaklar”19
diyerek, Uzun Hasan’ın Trabzon lehine yapmak istediği hareketi engellemiş oldu.
Fatih, bu mevkiden itibaren Trabzon üzerine yürürken bilinen yolları takip
etmeyip, Kelkit civarına geldiğinde ordusunu ikiye ayırmış, kendisi doğudan veziri
Mahmud Paşa da batıdan Trabzon’u muhasara etmek için geçit vermez dağları
aşmak suretiyle Trabzon’a varmış ve Osmanlı ordusunun böyle bir güzergahı izleyemeyeceği
tahmininde bulunan Trabzon tekfurunu gafil avlayıp şehri almaya
muvaffak olmuştur. Fatih’in, ordusuna hiç de kolay olmayan bu yolları seçmesini,
bu bölgedeki yaylalarda yerleşik olan Çepni Türkmenlerinden gerektiğinde kılavuz
olarak yararlanmak istemesine bağlayabiliriz. Trabzon’a batıdan ulaşmaya çalışan
ve Fatih’e göre daha zor bir yolu tercih eden Mahmud Paşa’nın da Çepni kılavuzları
kullanmış olması mümkün görünmektedir.20
Fatih ve Mahmud Paşa’nın takip ettikleri yollarda kendilerine eşlik etmiş
olan iki görgü şahidinin eserlerine sahip bulunmaktayız. Bunlardan birincisi
Mahmud Paşa’ya eşlik etmiş olan Divan Kâtibi Tursun Bey’dir.21
Tursun Bey’ eserinde Bayburd taraflarından Trabzon’a kadar geçilen yolları
şu şekilde anlatmaktadır. “Vaktâ ki sipâh-ı zafer-penâh Bayburd yolından, kûh-ı
felek-şükûh Barkar-ı pür-kardan urûc ve hübût vâkı’ olup serhadd-i Tırabzon’a
karib varıldı; Mahmûd Pâşâ’ya asker-i muzaffer-i nusrat-rehber nâm-zed idüp, rehi
meysereden Tırabzon üzerine ılgar ittürdü; şol kasda ki, tekûr-ı mağrûr nüzûl-i
azâbdan vukuf bulup tedârük-i firâr itmedin hisârda muhâsara idiler. Ve kendü,
kapusı ile, Anatolı çerisi ile, “ke’t-tavdi’l-azim” taraf-ı meymeneden yöridi. Ve
murâd-ı pâdişâh üzre, tedbîr takdîre muvafık oldı; ya’ni, çün himmet-i pâdişâh-ı
sâhib-kırân-ı zamân hâl-i Mâhmûd Pâşâ’ya yoldaş oldı, ol yoldan –ki kuş uçmağ
ile varılması mümteni’ görüldi- kesret-i esbâb vâsıtası ile, kazmacılar ve baltacılar
aça aça, ve tâyife-i voynık, tulû’-ı subh-ı sâdıktan tâ beyne’s-salâteyn, tağ
depesinden dibine hezâr zahmet ü ta’ab ile inildi. Sefâyin-i nusrat-hazâyin hôd
mukaddemâ gelüp muhâsara itmiş idi; ammâ, küffâr-ı bed-kirdâr bu sebebden ki
pâdişâhun ol memlekete varmasın mümteni‘âttan add eder idi, her gün muhâsara
iden ehl-i keştî ile darb u harb itmeği lu‘b u lehv idinüb kal‘ada gâfil oturur idi.
Nâgâh, hamâhim-i huyûl-i sipâh-ı zafer penâh cemâcim-i kûhsârdan ki sem‘-i
küffâra yitişti ve ılgar çarhacısı irişti; mecâl-i firâr bulmayup, kapusın yapup, baş
kayusın görmeğe başladı.”22
Diğer görgü şahidi de sefer sırasında Osmanlı ordusunda bulunan bir yabancıdır.
Osmanlı ordusunda, tahminlere göre yeniçerilere hizmet veren bir mevkide
olan Konstantin Mihailoviç, hatıratında Fatih’in izlediği yolda karşılaştığı güç-
lükler hakkında tafsilatlı bilgiler vermektedir23. Mihailoviç eserinde Trabzon Seferini
anlattığı kısma “Sultan Mehmet deniz kenarında bulunan Trabzon İmparatoruna
karşı nasıl yürüdü” şeklinde başlamaktadır. Yazar şöyle devam eder:
“Trabzon, Sinop gibi Karadeniz sahilinde yer almaktadır. Trabzon toprakları
büyük ve dağlıktır. Her tarafından putperestler ve Tatar olan Büyük Han, Uzun
75Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (71-84 s.)
Hasan ve Canik Beyi tarafından sarılmıştır. Bu Tatar beyleri, Sultan Mehmet ve
onun dinindense, Trabzon İmparatorunu komşu olarak tercih etmişlerdir. Bu nedenle
Trabzon’a doğru yürürken bu Tatarlar ve Rumlardan sıkıntı çektik. Çünkü,
Trabzon’un yukarı kesimlerinde Büyük Han’ın topraklarına yakın olarak büyük ve
nüfuslu bir Rum ülkesi yer almaktadır. Bu topraklarda aralarında büyük bir anlayış
bulunan bir kral ve prens bulunmaktadır. Putperestler bunlara bir şey yapmaya
muktedir olamadıklarından onları rahat bırakmak zorundadırlar. Putperestlerin
dilinde bu topraklara Gürcistan ismi verilmektedir. Bu isim bizim dilimizde revaçta
olan kuvvet manasına, başka bir anlamda da fildişi demektir. Bu topraklar da Trabzon
İmparatoruna bağlıdır. Ve biz büyük bir gayret ve kuvvetle Trabzon’a doğru
yürüdük. Sadece ordu değil Sultanın kendisi de aynı güçlüğe katlandı. Bunun birinci
sebebi mesafe, ikincisi çevredeki insanların orduyu çeşitli şekillerde rahatsız
etmeleri, üçüncüsü açlık, dördüncüsü de dağların büyük ve yüksek olması idi. Bunun
yanı sıra oldukça yağışlı ve bataklık yerlerdi. Ve buralarda yağmur her gün
yağar. Bu nedenle yol, atların bellerine kadar çıkan çamurla kaplanmıştı.
Biz bu şekilde Trabzon bölgesinde bir dağa ulaştık. Bu dağdan aşağıya inen
yol oldukça bozulmuş ve düşen ağaçlar tarafından kapatılmıştı. Sultan’ın kendisine
ait yüz adet arabası vardı. Yol şartlarının kötülüğünden ve çamurdan dolayı
Sultan’ın arabaları çamura saplandı ve bunların yüzünden ordu hareket edemez
hale geldi. Sultan emir vererek bu arabaları kestirtti ve yaktırdı. Bunları çeken atları
kim istediyse verdi. Bu arabaların yüklerini develere yükledi. Sultan daha önceden
bölge hakkında elde ettiği bilgiler çerçevesinde, yol şartlarının kötü olabilece-
ğini tahmin etmiş ve kendisi ile beraber sekiz yüz deve getirtmişti. Ve bu mevkiden
Sultan, develerle beraber dağdan dağa yürüdü. Ve bir yere gelindiğinde hazineleri
taşıyan develerden bir tanesi yoldan aşağıya üzerindeki sandıkla beraber yuvarlandı.
Sandık parçalara ayrılırken içerisinde altmış bin altının bulunduğu para keseleri
de parçalandı. Ancak yeniçeriler hemen hadise mahalline gelerek kılıçlarını çekmiş
vaziyette altınları muhafaza altına alıp kimsenin almasına müsaade etmediler. Hazinenin
sahibi olan Sultan gelene kadar o şekilde beklediler. Bu hadise yüzünden
bütün ordu durmak zorunda kaldı. Çünkü o anda başka bir yol olmadığı gibi çok
şiddetli bir yağmur yağıyordu. Bu dakikada Sultan gelerek ordunun durma sebebini
sordu. Sultan’a hadise anlatıldı. O da hemen herkese, alabildiği altını almasına
müsaade etti ve ordu ilerlemeye başladı. O anda hadise mahallinde olanlar çok
şanslı idiler. Bazıları bu hadiseden faydalandılar. Ben de orada idim ancak geç
kalmıştım. Altınlar çoktan sahiplerini bulmuş, geriye siyah toprak kalmıştı. Her
kim fırsatını buldu ise çamur ve otlarla beraber altınları almıştı. Gerektiğinde birbirlerinin
ellerinden bile almışlardı. Bu şekilde dağdan aşağıya inmeden önce bir-
çok dertlere maruz kaldık. Toprak sanki lapa gibi yapışkandı. Yeniçeriler, Sultanı
kollarına alarak aşağıya ovaya kadar taşımak zorunda kaldılar. Hazineleri taşıyan
develer ise dağda kaldı bunun üzerine Sultan Mehmet yeniçerilere rica edip develeri
aşağıya indirmeleri için çaba sarf etmelerini söyledi. Bu şekilde biz büyük bir
gayret sarf ederek tekrar dağa tırmandık. Bütün gece develerle uğraşarak onları
aşağıya indirmeyi başardık. O gün Sultan orada istirahat etti. Yeniçerilere araların-
76Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (71-84 s.)
da paylaşmaları için elli bin altın verdi. Buna ek olarak yeniçerilerin maaşlarını
artırdı. Bundan önce dört gün için bir altın alanlara bundan böyle iki gün için bir
altın verdi. Bu şüphe götürmeyen bir gerçek olarak bugün de böyledir. Çünkü Sultan
her neyi kanun olarak vaz ederse bu sonuna kadar değişmeden kalır.24
Büyük ihtimalle bu ve buna benzer güçlüklerle yoluna devam eden Osmanlı
ordusu ve Sultan’ın durumu, Uzun Hasan’ın Osmanlı ordusu ile birlikte bulunan
annesi Sare Hatun’a Trabzon lehinde Fatih’den dilekte bulunmasına fırsat verdi. “
Hay oğul! Bir Durabuzun çün bunca bunca zahmatlar çekmek nedür” ve kale civarına
gelindiğinde “Bu benim gelinime taallüktür. Bunu bana bağışla oğul” demiş
Fatih ise buna karşılık “Ana ! Bu zahmatlar Durabuzun içün değüldür. Bu
zahmatlar Din-i İslam yolınadır. Kim ahrette Allah hazretine varıcak hacil
olmayavuz deyüdür. Zira kim bizim elümüzde İslam kılıcı vardur. Ve eğer biz bu
zahmatı ihtiyar etmesevüz bize gazi demek yalan olur.”25 sözleriyle cevaplamıştır.
Mihailoviç şu şekilde devam etmektedir. “Sultan buradan iki bin atlıyı
Trabzon’a doğru gönderdi. Bunlar Trabzon önlerinde yenilgiye uğratılıp öldürüldü-
ler. Sultanın kendisi bütün azameti ile Trabzon’a varana kadar onlardan bir haber
almaya muktedir olamadık. Trabzon’a vardığımızda gidenlerin ölü vücutlarını gördük.
Sonra Sultan Trabzon’u kuşattı. Aynı zamanda Sultanın büyüklü küçüklü yüz
elliye varan gemileri Kara Deniz’den gelip büyük silâhlarla denizden Trabzon’u
kuşattılar. Sultan, altı hafta boyunca büyük zayiata katlanıp şehri almaya muvaffak
oldu. Trabzon İmparatoru Sultan‘a teslim olmak zorunda kaldı. Sultan onu Edirne’ye
gönderip bütün Trabzon topraklarını ele geçirdi. Ve Sultan denizde birçok
gemiye ve karada büyük bir orduya sahip olarak yukarıda açıkladığımız Rum topraklarındaki
kral ve prense karşı yürümek istedi. Ancak bunların arasının çok iyi
olduğunu işittiğinden onları bıraktı ve Edirne’ye geri döndü.26
Osmanlı kaynaklarının aksine Mihailoviç, Osmanlı ordusu dağları indikten
sonra Sultan’ın Trabzon’a iki bin kişilik bir öncü kuvveti gönderdiğini ve bu kuvvetin
hepsinin kale önünde meydana gelen çarpışmada öldürüldüğünü beyan etmektedir.
Yine Osmanlı kaynaklarının, şehrin kuşatmadan sonra çarpışma olmaksı-
zın hemen teslim olduğu şeklindeki açıklamalarına karşılık, Mihailoviç Sultanın
şehri büyük kayıplara uğrama pahasına altı hafta müddetle kuşattığını bildirmektedir.27
Osmanlı kaynaklarından Aşıkpaşazade’ye göre seferin başlangıcında, yüz
gemiden oluşan Osmanlı donanması Mahmud Paşa tarafından hazırlanarak Sinop’a
gönderilmişti. Tursun Bey’de seferde Osmanlı donanmasının bulunduğunu hatta
Osmanlı ordusu şehir önlerine gelmeden evvel donanmanın kuşatmayı başlatmış
olup, kaledekiler ile savaşıldığını bildirmekte ancak donanma mevcudu hakkında
bilgi vermemektedir.28 Buna ek olarak diğer bir tarihçi Kritovulos’a göre Osmanlı
donanması üç yüz gemiden müretteb olup, bunların içinde top taşıyan gemiler de
vardı. Bu donanma Gelibolu Sancağı Beyi Kasım ve Kaptan-ı Derya Yakup Bey
komutaları altında bulunmakta idi. Yine Kritovulos’a göre Osmanlı ordusu, şehri
yirmi sekiz gün müddetle kuşatmış ve kuşatma sırasında kaledekiler kuşatanlara
karşı çıkış hareketlerinde bulunmuşlardır. Mahmud Paşa Sultandan bir gün önce
77Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (71-84 s.)
şehir önüne ulaşmış Katabolenuz adlı bir zatın Tomas adlı oğlunu elçi olarak İmparatoru
teslim olmaya ikna etmesi için gönderip, teslim olduğu takdirde kendisine
büyük toprak parçaları ve yeterli gelir temin edileceğini bildirmiştir. Kritovulos’a
göre Trabzon’u İmparatordan Mahmud Paşa teslim almıştır. 29
Trabzon’un fethi hadisesini eserlerinde zikreden Osmanlı tarihçileri fethin
hangi a
evcuttur. Tursun Bey’e göre herhangi
bir çarp
y ve günde yapıldığı konusunda bilgi vermemektedirler. Trabzon seferinde
büyük ihtimalle Mahmud Paşa’nın maiyetinde bulunan Tursun Bey, fethin H.
865/1461 yılında gerçekleştiğini bildirmekte, ancak gün ve ay vermemektedir.
Yine fetihten bahseden diğer Osmanlı kaynaklarından Aşıkpaşazade, Neşrî ve Oruç
Bey’de 865/1461 yılını vermekte fakat gün ve ay konusunda tafsilat vermemektedirler.30
Bizans tarihçilerinden Dukas ve Sphrantzes de fetih tarihini 1461 olarak
göstermektedirler.31 Trabzon seferi sırasında Osmanlı ordusunun izlediği güzergâh
hakkında tafsilatlı bilgileri Anthony Bryer’ın çalışmasından faydalanarak şu şekilde
izah etmek mümkün görünmektedir. Fatih Sultan Mehmed 23 Mart 1461’de
Edirne’den hareket etmiş ve Gelibolu yoluyla Mudanya’ya geçmiştir. 21 Nisan
1461’de Bursa’ya ulaşmış, 12-21 Mayıs’ta Ankara’ya ulaşmıştır. Kasım Bey, donanma
ile Trabzon’a 13 Temmuz 1461’de gelip kuşatmayı başlatmış, Fatih’ten bir
gün önce Mahmud Paşa 14 Ağustos’ta Trabzon önlerine varmış, Fatih de 15 Ağustos’ta
geldikten sonra şehir aynı gün Osmanlılara teslim olmuştur.32 Fahrettin
Kırzıoğlu çeşitli kaynaklara dayanarak fetih gününü 15 Ağustos olarak zikretmektedir.33
İsmail Hakkı Uzunçarşılı ise fetih tarihini 26 Ekim 1461 olarak göstermektedir.
Uzunçarşılı, W. Miller’i kaynak gösterip verdiği tarihe gerekçe olarak Trabzon’un
sükutunu Macaristan’daki Venedik elçisine bildiren bir Venedik vesikasının
26 Ekim 1461 taşımasından hareket ederek vermektedir.34 Yakın zamanda Trabzon
tarihine ait mühim bir çalışma ortaya koyan Hanefi Bostan da Bryer ve Winfield’ın
Osmanlı ordusunun takip ettiği güzergâh ve takvime ait verdikleri bilgileri destekleyip
fetih tarihi olarak 15 Ağustos 1461’i göstermektedir.35
Trabzon’un tesliminden sonra tekfurun ailesine ve şehirlilere ne yapıldığı
konusu hakkında kaynaklarda şu bilgiler m
ışma olmadan tekfur aman dileyerek kaleyi teslim etmiş ve kendine yaraşır
şekilde taltif edilmiştir. Ailesi ve ileri gelen şahsiyetler malları ile İstanbul’a gönderildikten
sonra “Kal’a ve memleket bi-esriha zabt olunup, sancak-beği ve kadı-
lar ve dizdar ve hafaza nasb olundı. Ve kefere-i kal’anun oğlanların ve kızların
beğlik idüp, baki mallerin ve esbabların kendü ellerinde ibka idüp yerlerine mukarrer
konuldı. Cizye-i şer’î ve rüsum-ı örfî rıbkasını rakabelerine muhkem kıldı. Andan
sonra ba’zı üsârâyı ve eskâl ü ahmâli merâkib-i bahriye tahmil idüp, derya
yüzünden gemiler meşhun idüp İstanbul’a gönderildi.”
36 Bir başka Osmanlı tarihçisi
Aşıkpaşazade “Padişah, kanun nice ede gelmiş idi her hisarun üzerinde, bu
Durabuzuna dahi anun gibi etdiler.” kelimeleri ile Trabzon’un fethinden sonra
geleneksel Türk-İslam iskân politikasının izlendiğini belirterek şunları eklemektedir,
“İçinde mescitler ve medrese olundı. Ehl-i İslâmdan evler sürüb getürdiler. Bu
kâfirlerün hali kalan evlerini bu gelen müsülmanlara mülklüğe verdiler. Ve hisarı
muhkem berkitdiler.”37 Osmanlı kaynaklarına ek olarak Trabzon fethinde Osmanlı
78Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (71-84 s.)
ordusunda bulunan Mihailoviç, fetihten sonra yapılanlar hakkında fazla bir tafsilat
vermeden Tursun Bey’in verdiği bilgilerden şehirden kız ve erkek nüfustan bazılarının
beylik olarak alınması hadisesinden bahsetmektedir.38 Yine diğer bir Rum
tarihçi Sphrantzes fetihten sonra özellikle hemen bütün ileri gelenlerin ve askeri
sınıfa mensup olanların Trabzon’dan alınarak Edirne’de ikamete mecbur edildiğinden
bahsetmektedir.39

4. Sonuç
1461’de Fatih Sultan Mehmed Han’ın fethi ile Osmanlı Devleti’ne katılan
Doğu Karadeniz bölgesi, Rum eyaletine tabi bir sancak olarak teşkilâtlandırılmıştır.
Sancağı
KAYNAKÇA
Aşıkpaşazade, s. 207.
rkish Buildings in Trabzon”, Belleten, 113-116, s. 75, Anka-
merkezi: Trabzon şehri olduğundan sancak bu adla anılmıştır. Trabzon
sancağı 1514’te Erzincan Bayburd vilâyetine, 1517 yılının sonlarında Anadolu
eyaletine, 1520’de yeni kurulan “Vilâyet-i Rum-ı Hadis’e, 1535’te de Erzurum
eyaletine bağlanmıştır. 1580-1581’de Batum sancağı ile birleştirilerek eyalet haline
getirilmiştir.

Kaynak:Doç. Dr. Kenan İNAN
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi